Gönderi

461 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ülkelerin birinde çok güzel bir k-.... Pardon. Bu hikaye böyle değildi... Çünkü bu hikayede güzel kızlar mutlu sonların habercisi değil, daha çok felaket tellalı, bela geliyor sinyali… Burada güzel bir kız varsa ya da güzel olarak betimleniyorsa eğer birileri, anlayın ki felaket yakın. Çünkü.. Güzellik bir yaradır. 51 Yaşında, üç dünya güzeli çocuktan sonra, en sonunda çirkinler çirkini bir kız olan Güzel’i doğuran, Halimunda şehrinin dillere destan fahişesi Dewi Ayu, doğumdan hemen sonra 20 yıllık ölüm inzivasına çekilmesinin ardından mezarından dirilir. Hikayeye buradan başlıyor. Sonrasında ise geriye gidiyoruz. Endonezya’nın yakın tarihiyle halk hikayelerinin birbirine karıştığı büyülü gerçekçi bir evrende, güzelliğin yaralarına bir ailenin üç nesli boyunca şahit oluyoruz. Dewi Ayu’ya çirkin bir çocuk doğurmak için gece gündüz dua ettiren hayatı görüyoruz. Endonezya’nın Hollanda sömürgesinde olduğu zamanlardan başlıyoruz. Ardından II. Dünya Savaşı’nda Japon işgali. Savaş. Esirler. Kadınlar. Güzellik… Güzellik savaşta büyük yara, kadınların kanadığı. Sonrasında Japonya’nın yenilgisi, bağımsızlık mücadelesi. Tabi bu olayların etrafında dönen bolca büyülü gerçekçi motif de bulunmakta. Bu olaylar arka planda size ülke tarihiyle ilgili bolca bilgi verirken sahnenin ön kısmında Dewi Ayu’yu sonrasında kızlarını ve damatlarını okuyorsunuz, ardından ise torunlarını… Savaş bitiyor bir yerden sonra mesela. Bu defa barış zamanında güzelliğin yaralarını görüyorsunuz. Kadın için savaş zamanı, barış zamanı diye bir şey yok biraz da bunu anlıyorsunuz. Güzellik hep bir yara. Hep bir bela. Onun üzerinde hak sahibi olmak isteyen mi dersiniz, onu kullanmak isteyen mi, lanetlemek isteyen mi? Kimi zaman hiçbiri değil de sadece sevmek istiyor birileri o güzelliği… Sevgi en büyük yara oluyor. Her neyse kitap bu kadar ciddi değil tabi ki. Endonezya’daki Komünist Katliamını anlatırken ortalıkta gezinen komünist hayaletlerle karşılaşıyorsunuz bolca mesela. Ölüleri çağıran mezarcılar, domuza dönüşen ölü adamlar, tecavüzden koruyan büyülü iç çamaşırları (okurken ah bu keşke cidden olsa dediğim doğrudur)… Kitapta çok fazla karakter var. Ancak bu sıkıntı olmuyor çünkü yazar hepsinin hikayesini akılda kalacak bir şekilde anlatıyor her biri kurguya ilk girdiğinde. Dili de oldukça akıcı. Kimisi Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ına benzetmiş kitabı. Ben okumadım henüz ama incelemelerden anladığım kadarıyla andırıyor, gerek bir soyağacının hikayesini anlatması olsun, gerek anlatım yöntemi... Ancak bence –duyduğum kadarıyla- bu kitap ona göre çok daha kolay okunan bir kitap (karakterlerin isimleri ve akıcılık açısından). Açıkçası ben kitabı tarihi arka planı açısından Rüzgar Gibi Geçti ’ye, büyülü gerçekçilik ve aile ilişkileri açısından Acı Çikolata’ya benzettim. Rüzgar Gibi Geçti’de o iç savaş etrafında gelişen tarihi atmosfer kafamda oldukça iyi canlanmıştı. Bu kitapta da sıfırdan Endonezya tarihiyle ilgili baya bir aşinalık kazandım. Birkaç Wikipedia sayfası da oldukça yardımcı oldu tabi. Onun dışında siyasi bir iç karışıklığın esintileriyle kimin eli kimin cebinde belli olmayan ve abartılı bir şekilde yansıtılan aile ilişkileri dediğim gibi bana Acı Çikolata’yı anımsattı. Tabi bu kitapta ona nazaran çok daha fazla ilişki, karakter ve rahatsız edici unsur bulunmakta. Tecavüzler, ensest, aldatma vb. Ben kitabı okurken hem rahatsız oldum hem de böyle bir kurguyu anlatmak için büyülü gerçeklikten daha iyi bir yöntem olamayacağını düşündüm. Çünkü yazar bunları toplumun kanayan yarası olarak kurguya yedirirken, aynı zamanda abartıyı ve gerçeküstü ögeleri absürt bir anlatıyla sunarak olayları gerçeklikten çıkarmış. Diğer bir yandan bu tip ögeler okuyucuya, o bölgenin kültürü ve inanışlarını tanıtır nitelikte olmuş. Ben kitabı bir hayli sevdim. Aralarda verdiği mesajlar, bahsettiğim tarihi arka plan, gerçeküstü öğelerle bezeli halk hikayeleri güzel bir anlatımla birleşip keyifli bir roman olmuş. Ayrıca kitabın ismi bence çok başarılı, özellikle bitirdiğimde başka bir isim bu kadar güzel olamazdı bu kitap için diye düşündüm. Çeviri İngilizceden yapılmasına rağmen ben sevdim. Bunun yanında rahatsız olanlar için kitapta oldukça fazla argo var. Fakat beni rahatsız etmedi kitabın atmosferi içinde. Sona gelirken kitabın kapağı o renkli ve absürt havayı yansıtmaya çalışsa da yayınevi açısından riskli bir tercih olmuş bence. Mesela ben tavsiye almasam ve beğeni dolu yorumlar okumasam bu kapakla pek tercih etmeyebilirdim kitabı. Daha önce hiç Endonezya edebiyatı okumamıştım. Güney Amerika edebiyatı ve Hint kültürünün esintilerini bolca hissettiğim güzel bir okuma oldu benim için. Yazar da sanırım bu kitapla birçok ödül almış. Kendisinin diğer kitaplarına da göz atmayı düşünüyorum. Sonuç olarak değişik, akıcı, güzel bir kitap :) Bir göz atın bence… :)
Güzellik Bir Yaradır
Güzellik Bir YaradırEka Kurniawan · Domingo Yayınevi · 2017593 okunma
··
1.377 görüntüleme
nihal okurunun profil resmi
Kapak gerçekten içerikten çok farklıymış. Yorumunuzu okumasam ben de bu kitabı merak etmezdim.
İclâl okurunun profil resmi
Kesinlikle daha farklı bir kapak olmalıydı bence de. Bu kapakla kitlesini bulamaz gibi
Bu yorum görüntülenemiyor
Gizem Bayındır okurunun profil resmi
Çok harika bir inceleme olmuş her şeye yer vermeniz yerinde bir karar. Kapak yüzünden almadım bende.mesela gerçekten fark ediyor. Böyle.bir kitap olacağı aklıma bile gelmezdi bu kapakla
Animus okurunun profil resmi
Spoiler mi var ? Daha fazla okuyamadim ..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.