Gönderi

“Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığına üzülüyorum sanma. Sakın, benim için ağlama, “Yazık oldu! Yazık oldu!” deme. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersen, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır. Cenazemi görünce “Ah ayrılık! Ah ayrılık!” deme. O vakit benim ayrılık değil, visal ve mülakat (kavuşma ve görüşme) vaktimdir. Beni kabre indirdikleri zaman sakın “Elveda! Elveda!” deme. Çünkü kabir, öteki âlemin, can topluluğunun perdesidir. Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör (düşün). Güneş ve aya gurub etmekten (batmaktan) hiç ziyan gelir mi? Bu hal sana batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında bu hal doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır. Mezar insana hapishane/zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Niçin insan tohumu bitmeyecek diye şüpheleniyorsun?” (Mevlânâ)
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.