Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 saatte okudu
Elinde piposu olan Sartre ya da sigara içen Camus... Felsefeyle ilgileniyorum diyen depresif insanların uğrak noktası 2 insan. "Varoluş be malbayım. Kimse bizi manlamıyor. Maga bee yalnızız." gibi söylevler içerisinde olan birisiyseniz Varoluş Felsefesini illaki duyarsınız. Camus'nün Yabancı'sı ya da Sartre'ın Bulantı'sı sizi ister istemez içine çeker. Meursault gibi yabancı kaldım dünyaya dersiniz ya da Roquentin gibi nefes almak bile bulanmanıza neden olur, mideniz kalkar. Hatta Dostoyevski'de bile varoluşu bulursunuz. Varoluşçu yazarlar sizin için sizi sizden daha iyi anlatan kitaplar olur. Onlarla yatar, onlarla kalkarsınız. Kendinizi resmen bulmuşsunuzdur. Ama durun. Varoluş bu değil! Gerçek varoluşçuluk bu değil. "Varoluşçuluk 19. yüzyılın sonlarında -daha çok Almanya'da- filizleniyor." Bu felsefenin doğmasında ise en büyük etmen Tanrı'nın ölmesi. Nietzsche sağ olsun :) "18. yüzyılda -filozofların bu dinsizlik çağında- Tanrı kavramı ortadan kalkıyor." Marx'ın yabancılaşma kavramı ve Marx ile de oldukça ilintili olan bu felsefe modern çağın insanının anlam arayışı aslında. Varoluşçuluk nedir? Sorusunun cevabı ise oldukça basit. "Varlık özden önce gelir." Size hiçbir şey ifade etmedi mi? O zaman şöyle açıklayayım: Kurabiye yapmak için herhangi bir kurala uyarak belirli bir şekilde kurabiye mi yaparsınız? Örneğin 7 cm çapında, üzerinde çikolata parçaları olan bir kurabiye mi yapacağım dersiniz yoksa malzemeleri mutfak masasının üzerine dizdikten sonra "Hadi kurabiyem, var ol!" mu dersiniz? Sartre kurabiyenin kendi kendine var olacağını söylemez. Çünkü varoluş insana özgüdür. Kurabiyeyi yapacak olan kişi sizsiniz. Ama sizi yapacak olan herhangi bir zanaatkar yoktur. "Yaratıcı bir Tanrı'yı bile çoğu zaman yüksek bir zanaatçı gibi tasarlarız. Tanrı'yı zanaatçıya benzetiriz." İşte! Varoluş felsefesinin mükemmelliği de buradadır. "İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır." İnsan kendi kendini inşa eder. Sartre'ın da dediği gibi siz korkak olarak ya da kahraman olarak doğmazsınız. "Korkak ya da kahraman olmak insanın elindedir." Her şey sizin elinizdedir. İşte! İnsanın yapabilme gücü... Tabii, böyle bir felsefe ki her ne kadar da burjuva felsefesi olarak eleştirilse de halkın arasına karışan bir felsefe olan Varoluşçuluk, felsefe olduğu için anlaşılmaz. Sartre da der ki: gelin, toplanalım. Varoluşçuluk neymiş sizlere adım adım anlatacağım. Ve öyle de yapar. Sonuç ise bu kitaptır. Varoluşçuluk nedir? sorusuna verilebilecek en açıklayıcı, anlaşılır ve yetkin cevap bu kitaptadır. Dostoyevski ile başlayan; "Dostoyevski, "Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu!" diye yazmıştı. (İşte bu söz, varoluşçuluğun çıkış noktasıdır.)" mücadelenin, başkaldırının ve iyimserliğin felsefesidir Varoluşçuluk. Varoluş felsefesini anlamak birkaç adımda olur. Öncelikle "Tanrı olmadığı için insan bir başına bırakılmıştır." Bırakılmışlık denilir buna. Dünyaya fırlatılmışızdır ve yapayalnızızdır. Bundan dolayı da Sartre "İnsan özgür olmaya mahkûmdur, zorunludur!" der. Zorunludur, çünkü yaratılmamıştır. Özgürdür. Çünkü dünyaya bir kez geldi mi, bütün yaptıklarından sorumludur. Özgür olan insanın da bunaltısı vardır. Bu özgürlük durumundan, yalnızlıktan ve bırakılmışlıktan dolayı yaptığı her eylemin diğer insanlar için de bir karşılığı olduğunu bildiği anda bunaltı başlar. Bir diğer deyişle "Bırakılmışlık bunaltıyla birlikte yürür." Peki, Bırakılmışlık karşısında ahlak ne olacaktır? Yollandığımız bu dünyada bize neyin "iyi neyin "kötü" olduğunu söyleyecek kim vardır? Laik Ahlak anlayışı herhangi bir Tanrı''nın olmaması durumunda bile ahlak geliştirebileceğimizi savunur. Varoluşçuluk ise buna karşı çıkar. "Bizim adımıza iyiyi düşünecek sonsuz ve yeterli bir bilinç (yani Tanrı) var olmadığından "iyi" diye "önsel" bir şey de var olamaz artık; çünkü iyinin var olduğu ve kişinin dürüst olması, yalan söylememesi gerektiği hiçbir yerde yazılı değildir artık; çünkü biz, ancak insanların var olduğu bir ortamda yaşarız artık." Tanrı yoktur ve Tanrı'nın yokluğunda "iyi" ve "kötü" de yoktur. "Genel bir ahlak yoktur; çünkü size yol gösterecek bir işaret yoktur dünyada." İşte Bırakılmışlık. İnsanın dünyada yalnızlığıdır bu. Sartre ise bu ahlaksızlık durumuna bir cevap aramaz. Kant "Ahlaki gereklilik olarak dinler gereksizdir." der ve dinlerin yerine bir ahlak anlayışı getirir. Sartre ise bunu yapmaz. Bir çeşit Nihilizm merhaba der bize sinsice. İnsanın insanlar içinde kalmasıdır Varoluşçuluk. Kitabımızın amacı ise "... varoluşçuluk sözcüğü öylesine yayıldı, anlamı öylesine genişledi ki artık hiçbir anlamı kalmadı desek yeridir." anlamsızlığı ve anlaşılmazlığı yıkmaktır. Varoluşçuluk şudur diye cevap vermektir. Kıssadan hisse, Varoluş felsefesi ya da kısaca Varoluşçuluk bizlerin anladığından çok ama çok farklıdır. Bu konuya ilgisi olan herkes ise önce bu kitabı okumalıdır. Yanlış anlamalar ve farklılıklar ancak bu kitabı okumakla çözülür. Okumak isteyen herkese keyifli okumalar dilerim.
Varoluşçuluk
VaroluşçulukJean-Paul Sartre · Say Yayınları · 20173,160 okunma
··
913 görüntüleme
Cem Єren okurunun profil resmi
Ya kusura bakma bende ilgiliyim varoluşa felsefesine :)) Benim dikkat çekmek istediğim bir de tarihsel olarak bakabilmek. Direk yazdım ama incelemede çok güzel anlatmışsın. :) Varoluş felsefesi Dostoyevski ve nietzche ile başlıyor. Karl Jaspers, martin heidegger, soren kierkegaard,gabriel marcel gibi çok yazar var. Fenomolojik bakış açısıyla irdeleyen yazarlar da var. Tanrının varlığını kabul eden Kierkegaard etmeyen Nietzsche, Sartre vb... varoluşçular var. Varoluş dibi olmayan bir felsefe derine indikçe yoğunluk artıyor. :) yani özellikle ilgili olanlar için yeterli bir kitap olmadığını düşünüyorum. Camus ile Sartre'yi karşılaştırılmaması gerekiyor bence. İkiside matematiksel olarak eşit değil, yanlış bir değerlendirme olur. İkisinide seviyorum. Ama ben Sartre'ı daha çok benimsiyorum. Zaten Samuel Beckett'i varoluş ya da absürt edebiyatıyla içine dahil edersek ikisininde işinin zor olduğunu düşünüyorum. :))
Ömer Gezen okurunun profil resmi
Kitapta söylediğiniz bütün isimler geçiyor. Bir tek Schopenhauer geçmiyor. Nietzsche'nin de 20'li yaşlarında bütün kitaplarını okuyup hayran kaldığı bu adamın ismini neden varoluş felsefesine yazmıyorlar anlamış değilim. Dünyaya fırlatılmış insan sözü onda da geçiyor Sartre'ın kullandığı gibi. Kesinlikle olayları, anlatılanları ve felsefeyi kavramak için tarihine bakmak lazım. Nelerden etkilenmiş insanlar ki bunları söylemişler. Varoluş felsefesi neden Antik Yunan devletlerinde çıkmamış da 20. yüzyıl Fransa'sında çıkmış? Cevap tarihte gizli... Her neyse 😂😂 teşekkür ederim pek uzatmak istemedim incelemeyi de ama begenmenize sevindim. Camus vs Sartre konusunu ise kişisel zevkler diyerek kapatalim :)
5 sonraki yanıtı göster
Ömer Gezen okurunun profil resmi
İlginç bir şekilde felsefe kitabı olmasına rağmen kitaptan puan kırdığım tek kriter "Beynini zorladığını hissettin mi?" kısmı oldu. Varoluşçuluğu açıklamak için oldukça yalın ve anlaşılır bir dil kullanmış galiba Sartre. Başka açıklaması olamaz.
Cem Єren okurunun profil resmi
Bu kitabı yakın bir uzaklıkta okumuştum. Sartre'nin varoluşunu kabataslak anlatıldığını söyleyebilirim. Benim de bugünlerde okumaya niyetlendiğim Varlık ve Hiçlik kitabı Sartre'nin varoluş felsefesi için daha iyi bir eser olduğunu düşünüyorum. Varoluş felsefesi en çok etkileyen olayların biri de 2. Dünya savaşı zamanları gelir özellikle Nagazaki ve Hiroşimaya atılan atam bombaları insanlık sonu nereye gidiyor kadar bu yıllarda ciddi ciddi düşünmüşler. Varoluşçular arasında başlarda Camus- Sartre ikilisi çok iyi uyumluydular -tabi Simone de Beauvoir- Sartre aynı kişi gibi yakın kabul edersek- yine Camus'un Başkaldıran İnsan eseriyle Camus-Sartre arasına siyasi anlaşmazlık girmiş. Sartre Camus'ün komünizme yeteri kadar destek vermediğini hep söylüyor. Camus varoluşçu tanımını kabul etmiyor. bence Camus ve Sartre fransada olmasına rağmen Camus coğrafya kaderdir anlayışıyla yoğruluyor gibi geliyor. Sartre daha felsefik bakıyor sadece. Yine bence Camus'un kısa ömrü ve absürt tarzı yüzünden ölümüne kadar eksik kalmış gibi değilde tamamlanmamış gibi duruyor. Yani uzun yazmamın sebebi varoluş felsefesinin en önemli yazarları Sartre ve Camus'un hakkında anlaşılması açısından kendimce bir yorum üretebilmek.
Ömer Gezen okurunun profil resmi
Varlık ve Hiçlik üzerinde uğraşılmış, emek harcanmış ağır bi' eser. Henüz okumama rağmen biliyorum bunu düşünün 😂😂 Varoluşçuluk ise konuşmasının yazıya dökülmüş hali. Derin derin felsefe yapmak değil maksat zaten. Varoluşçuluk nedir sorusuna basitçe cevap vermek. O yüzden haklısınız. Varlık ve Hiçlik asıl okunması gereken kitap. Camus ve Sartre arasında her zaman Camus tarafında olmuşumdur. Sartre gibi bir çeşit Burjuva Fransizi olmaktan ziyade sömürülen Cezayir'den cıkmış birisi olması mesela... Zaten Bulantı ile de Yabancı kitabını kıyaslamak istersem her zaman Yabancı çok ama çok daha iyi derim. Velhasıl, yorumunuz ve katkınız için teşekkür ederim :)
Çağrı okurunun profil resmi
Çok iyi bir inceleme eline sağlık, kitabı okuduktan sonra tekrar okumuş gibi oldum.
Ömer Gezen okurunun profil resmi
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.