Gönderi

376 syf.
9/10 puan verdi
·
63 günde okudu
Sahnenin Dışındakiler, içinde geçtiği zaman ve mekan açısından oldukça kayda değer bir romandır, zira eserin adı bile, dönemin koşullarından kaynaklanır. Romanda anlatılan “güncel” olaylar 1920 – 21 yılları arasında İstanbul’da geçer. Bu yıllarda, Türkiye’deki en önemli şehrin Ankara olduğu rahatlıkla söylenebilir – çünkü İstanbul işgal altındayken, Ankara’da Kurtuluş Savaşı başlamıştır. Sahnenin Dışındakiler Ahmet Hamdi Tanpınar’ın iki romanı Mahur Beste ve Huzur ile bir “nehir roman” olarak değerlendirilmiştir. Bu romanlar, tam anlamıyla bir kitap serisi olmasa da, üç eser arasında çeşitli bağlantılar bulunur. Bu romanda karşımıza ateşli bir milliyetçi olarak çıkan İhsan, Huzur’da daha sakin, daha ağırbaşlı, daha yaşlı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Boğaz’daki gezinti sırasında söylediği şarkıyla diğer tüm tekneleri “susturan” Tevfik Bey, Huzur’un ana karakterlerinden Nuran’ın dayısı olarak gözükür. Nuran ve Huzur’un ana karakteri Mümtaz, bu romanın anlatısına da daha genç halleriyle dahil edilir. Hatta, Önemli Karakterler bölümünden de okuyabileceğiniz gibi, Cemal Mümtaz’ı gördüğünde onu kendisine benzetir.[1] Hem Mahur Beste’de, hem de Huzur’da gözüken, ilk romanın ana karakteri Behçet Bey hakkında da daha fazla bilgi okuyucuya ulaştırılır. Cemal, akrabası olan Behçet Bey’in (daha önce Huzur’da anlatılan) “suçunu” tekrarlar. Kendisini hiçbir zaman sevmeyen karısı Atiye Hanım, Doktor Refik’e aşık olduğu için İttihat ve Terakki üyesi olan Doktor Refik, Behçet Bey tarafından saraya şikayet edilmiştir. “Selanik ve Paris kollarını birleştirebilecek tek adamı” hapse attırıp, bir anlamda ölümüne sebep olmanın ötesinde, Behçet Bey’in ölüm döşeğinde Mahur Beste’yi mırıldanan karısının ağzını ipek bir yastıkla tıkadığı da anlatılır.[2] Ancak bu “olumsuz” bilgilere rağmen, Cemal Behçet Bey’in evinde kaldığında onun karısının resmine bakarak Mahur Beste’yi çaldığını, onun üzgün, mutsuz ve tükenmiş bir adam olduğunu da görür. Cemal’in Behçet Bey’in evinde kaldığı sahneler, Tanpınar’ın eserlerindeki detay seviyesini de gözler önüne serer. Behçet Bey ile ilgili öğrendikleriyle beraber, Cemal’in burada yaşadığı en büyük olay yirmi beş – yirmi altı yaşlarında bir kadınla yaşadığı cinsel ilişki olur.Bu kadının kimliği hakkında Sahnenin Dışındakiler’de hiçbir bilgi verilmese de, Mahur Beste’nin açılışında Behçet Bey kendisiyle yaşamaya gelecek akrabası Cavide’yi düşünür. Cavide, o romanda da hiç gözükmemesine karşın, Cemal’in Sahnenin Dışındakiler'de yaşadığı ilişkinin onunla olması son derece muhtemeldir. Tanpınar, bu durumdan yola çıkarak romanın ismini “Sahnenin Dışındakiler” olarak belirler. “Sahne” Ankara’dır, çeşitli sebeplerle orada olamayan insanlar ise artık “sahnenin dışında” kalmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’da geçen bir roman olması, Sahnenin Dışındakiler’in belirleyici özelliklerinden bir tanesidir Bunun yanı sıra, romanın tamamının 1920 – 21 yılları arasında geçtiğini söylemek de mümkün değildir. Eserin birinci kısmı, 1920 yılında İstanbul’a dönen Cemal’in “çocukluğunu hatırlaması” şeklinde kurgulanır. Dolayısıyla romanın bu bölümleri, daha önceki yıllara, 1910’lara kadar uzanır. Cemal, belli noktalarda, “Balkan Harbi’nin henüz bittiği o meyus, ateşli yıl ve “Aradan sene geçmeden biz Umumi Harp’e girmiştik.” gibi ifadeler kullanır. Bu noktalarda, zaman açıkça belirtilmese de, bahsedilen yılların 1913 – 14 olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Bunlarla beraber, Sahnenin Dışındakiler’de temel amacın, 1910 – 20 yılları arasında İstanbul’da yaşanan hayatı, buradaki insanların günlük yaşamlarını ve iç dünyasını gündeme getirmek olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, zaman ve mekan bu romanın en önemli unsurları arasındadır: Sahnenin Dışındakiler, içinde geçtiği zaman ve mekandan bağımsız olarak düşünülemez. Sahnenin Dışındakiler’de zaman açısından dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan bir tanesi, Cemal’in geçmişi anlattığı bölümlerin kendisinin güncel fikir ve görüşlerinden bağımsız olarak gelişmemesidir. Sahnenin Dışındakiler’in finaliyle ilgili ilginç bir nokta, romanın anlatısının neredeyse “bir anda” kesilmesidir. Romanın son sayfası çevrildikten sonra, okuyucu sanki ortada anlatılmamış, “eksik kalmış” bir şeyler olduğunu hisseder. Bu durum, pek çok eserde, yazarlar tarafından bilinçli olarak yapılan bir edebi tercih olsa da, Tanpınar’ın bu romanında farklı bir durum olduğu tespit edilebilir. Fethi Naci bu durumu, Tanpınar’ın romanı yazarken “yorulmasına, anlatacağı şeylerin hepsini anlatmaya gücünün yetmemesine ve romanı bir yerde “bırakıvermesine” bağlar.Bu iddiadan sonra Fethi Naci’nin de yaptığı gibi, romanın belli noktalarında bunun somut kanıtları da gösterilebilir. Örneğin, 97. sayfada, Tanpınar şu cümleyi yazar: Filhakika o günden sonra Bettina, küçük grubumuzdan hemen hemen hiç ayrılmadı. Hele Kudret Bey’i bir gölge gibi takip etti. Onu bahtsız, biçare anlarında teselli etti. Fakat bunlar daha ileride okuyucularımızın kendi gözleriyle görecekleri şeylerdir. Romanın ilerleyen sayfalarında Kudret Bey sık sık karşımıza çıksa da, Bettina bir daha gözükmez. Bir başka “net” örnek de şu cümledir: (…) Sonradan bu balıkhanenin gizli bir tarafı bulunduğunu, çoluk çocuk adeta bir barut deposu üzerinde oturup kalktıklarını ve Muhlis Beyin idare ettiği sevkiyatın bir kısmının burada yapıldığını öğrendim. İleride anlatacağım gibi bu balıkhanede, daha doğrusu onun gizli tarafında ben de bir gece kaldım.[2] Ancak bu da, romanda bir daha gündeme getirilmez.
Sahnenin Dışındakiler
Sahnenin DışındakilerAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 20192,796 okunma
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.