Gönderi

Mutlu Prens’in gözleri yaşlarla doluydu ve o yaşlar altın yanaklarından aşağı süzülüyordu. Ay ışığında yüzü o kadar güzel görünüyordu ki, küçük Kırlangıç’ın yüreği burkuldu.“Kimsin?” dedi. “Ben Mutlu Prens’im.” Kırlangıç, “Öyleyse niçin ağlıyorsun?” diye sordu; “Sırılsıklam oldum.”“Ben hayattayken ve bir insan kalbine sahipken,” dedi heykel, “gözyaşı nedir bilmez, çünkü üzüntünün girmesine izin verilmeyen Sanssouci Sarayı’nda yaşardım. Gündüzleri dostlarımla bahçede oynar, akşamları Büyük Salon’da dansın başını çekerdim. Bahçeyi çok yüksek bir duvar çevirirdi, ama arkasında ne olduğunu merak edip sormazdım; çevremdeki her şey çok güzeldi. Maiyetim bana Mutlu Prens derdi. Gerçekten de mutluydum, tabii haz mutluluksa. İşte öyle yaşadım ve öyle öldüm. Öldükten sonra beni o kadar yükseğe yerleştirdiler ki, yaşadığım şehrin tüm çirkinliklerini ve tüm sefaletini görmeye başladım ve kalbim kurşundan olmasına rağmen artık ağlamadan duramıyorum.”
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.