Gönderi

Islam, bir düşünce değildir, İslam bir teori değildir. Zira İslam köken itibariyle ilahîdir, vahye dayalıdır. Ama bir vakıa olarak tarihteki yürüyüşü itibariyle etkileşim kaçınılmazdır ve etkileşim söz konusu olduğunda artık bir düşünce ile, bir teori, usul ile İslam hayat bulmaktadır. Aslında bu dediğimizi “İslam düşüncesi” ve “müslüman düşüncesi” ifadelerini kullanmadaki gerilim izah etmektedir. “İslam düşüncesi” denildiğinde genelde buna karşı çıkılır. Zira İslam bir “düşünce” değildir. Denilecekse “müslüman düşüncesi” denilmelidir. Doğrudur. Ancak unutulan şudur: “Müslüman düşüncesi” dışında kalan bir alan var mıdır? Göründüğü kadar yoktur. Varsa bile bu gerçekten azdır ve onu konuşmaya gerek bile yoktur. “İslam düşüncesi” olmaz diyenler “müslüman düşüncesi”ne alan açmış oluyorlar mı? “Müslüman düşüncesi”ne alan açmıyorlar ise, bu durumda “İslam”ın kendisini mi temsil ettiklerini düşünüyorlar? Bu söylediklerimiz bir umutsuzluk değil, ne yaptığımızı bilelim diyedir. Yoksa her önüne gelen “benim düşüncem şöyle, bana göre böyle” desin demek değildir. “Düşünce”an bahsediyoruz. “Düşünce”, konuşmak, lakırdı yapmak değil, sistemli, usuli, tutarlı eylemde bulunmaktır. Diğer taraftan “müslüman düşüncesi” diyoruz. Bu nokta önemlidir. Ortada “müslüman”dan bahsediyorsak, bu zat, temel kaynaklardan beslenmek zorundadır. Zemini İslam olmak zorundadır. Yoksa “müslüman” değil, “Batı”, “Yahudi”, “Hristiyan”, “Çin” “Hind” düşüncesinden bahsediyor oluruz. “Islam düşüncesi” ile ilgili dediğimizi “İslam kültürü” tabiri için de söyleyebiliriz. İslam bir kültür değildir, evet ama İslam bir kültür içinde doğar, başka kültürlerle karşılaşır, böylece harmanlanır, yaşar, gider. Bu durumda İslam bir kültür değildir, evet ama kültürler de tam olarak İslam değildir. Bugün yapılan en büyük yanlışlardan biri kültürünü Islam yerine ikame etmek ve değişmezliğini savunmaktır.
·
5 görüntüleme
Muhammed Ali okurunun profil resmi
Şimdi tekrar soralım: O halde buna göre tüm etkileşimlerden bağımsız olarak “İslam budur” diyebileceğimiz bir yargımız olacak mıdır yoksa ehl-i sünnet zaviyesinden, hatta ehl-i sünnetin içinde Eş’arî, Maturidi veya Hanefî, Şafiî zaviyesinden, ya da mutezile, şia vs. zaviyesinden “İslam budur” mu denilecektir? Elbette yukarıdaki izahlardan da anlaşılacağı üzere “İslam budur” diye bir şey yoktur! Dediğim gibi bunu bir ümitsizlik bağlamında söylemiyorum. Buradan bir izafiyet, kültürel rölativizm çıkarmak istemiyorum. “Herşey gider” demek de istemiyorum. Sadece tarihimizin, medeniyetimizin, ilim hazinezimizin ve dinimizin farkında olalım istiyorum. Bu bir vakıadır ve olması gereken bir şeydir. Çeşitli usuller çerçevesinde İslam’ı anlamaya çalışmayı bir zenginlik saymamız gerekir. Bu durum, bakışımızı da zenginleştiriyor, ufkumuzu açıyor, hareket alanımızı genişletiyor. Korkmamak lazım. Çünkü hiçbir din mensubununda olmayan iki büyük nimet bizde vardır: Sapasağlam/tahrifsiz bize kadar gelen/kesin Kur'an ve mütevatir sünnet (amel-uygulama-inanç). Ahad hadisi ayn telakki ediyorum. Onun da elbette değeri vardır. Saf, temiz ve sağlam kalması gereken bunlardır, öyle de olmuştur. “İslam budur” diyemeyişimiz kendi anladığımız İslam’ı mutlaklaştırmamak ve başkalarına dayatmamak içindir. Bununla beraber İslam anlayışlarımız ne kadar bize ait, yani bizim düşüncemize ait olsa da kalkış noktası Kur’an ve sünnet olmak zorundadır. Zaten bu düşüncelere İslam rengini veren de bu kalkış noktasıdır.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.