baktı ki Selim, olmayacak, kendine bir kabuk yaptı, kale gibi, kabuğuna çekildi, muhkem. Arada sırada kahveye uğradı, insanlara baktı, onların maceraları üstünde çok düşündü. Güldü, alay etti, üzüldü, kahroldu onların şu dünya yüzündeki ters tutumlarına, bu insanlar niye böyle olmuşlar, şu dünya cennetini kendilerine niye böyle cehennem eylemişlerdi... İnsanoğlunun içi geniş, aydınlıktır, deniz gibi, gök gibi, kokulu taze bir çiçek gibidir. İnsanoğlunun içi sevinçten, umuttan pır pır eder de uçar, niye böyle içlerini kararttılar, niye niye içlerindeki ışıkları söndürüp sevinç, sevgi damarlarını kuruttular, niçin, niye böyle mahzun, üzüntülü, yalnız oldular?