Yeraltı edebiyatı olarak adlandırılan bu türde okuma yapmayı seviyorum, çünkü bu kitaplarda anlatılan yaşamlar birçoğumuza -çocukları korkutmak için anlatılan- abartılı masallar gibi gelse de, hayatın sevimsiz ama gerçek yüzlerinden biri aslında. Bunu görmezden gelmek yerine olduğu gibi kabul etmeyi daha mantıklı buluyorum ben. Bay Welsh'ten okuduğum bu sert hikâye de Bukowski'de ve Hakan Günday'da olduğu gibi asla mutlu son vadetmiyor. Okuruna çiçek bahçesinde olmadığını, sık sık attığı tokatlarla hatırlatıyor. Hikâyenin Porno adında bir devam kitabı da varmış ve bu kitaptaki karakterlerin yirmi yıl sonraki hallerini anlatıyormuş. İsmi beni biraz geriyorsa da -M.de Sade paranoyası- bu bilgi beni çok heyecanlandırdı. Bir ihtimal, kendine çelme takan bu insanların hayatı aradan geçen yıllarla birlikte daha sıradan, çoğunluğun kabul edebileceği bir hâle gelmiş olabilir mi? Merakla okunmayı bekliyor. =)