Şimdi, "eline sağlık, dolu dolu bir inceleme yazısı olmuş," dediğim için "sürü" diye niteleyecek zat-ı muhteremler bulunuyor olsa da, bunda samimi olduğunu ifade etmek isterim.
Ben bu kitabı okuyalı bir süre oluyor, açık konuşmak gerekirse pek verimli bir okuma olmamışti; elbette belli çıkarımlarim olmuştu ancak bende bir süre sonra tekrar okumaliyim fikri de oluşmuştu. Geçenlerde Mahur Beste ile Huzur'u okuyunca yazarın kaleminin ustalığını bu sefer çok da yakinen anlamış oldum. Bilhassa Huzur, bende Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'ni çağrıştırmıştı. (Dostoyevski'yi babasının oğlu gibi sahiplenen zat-ı muhteremler sakin olun, lütfen)
Henri Bergson'u hiç okumadım ama verdiğin bilgiler, benim aklıma İslam dünyasından Gazzali'yi aklıma getirdi. İkisi de düşüncelerinin sonucunda aynı noktaya, sezgiciliğe varmışlar. Ben her ikisiyle de aynı fikirde değilim. Çünkü, mutlak hakikate varmanın imkansizligini kabul etmekle birlikte, bilimsel yöntemlerin, sezgiciliğe göre çok daha fazla nesnellige sahip olması nedeniyle, bizleri mutlak hakikate daha çok yaklaştıracagi düşüncesindeyim. Örnegin: gece yarısında aniden bir ses duyarak uyanıyorsunuz. Evde başka birinin olduğunu hissediyorsunuz. Bu sezginize o kadar inanıp onu gerçek olarak kabul ediyorsunuz ki, kalkıp evi kontrol etmiyorsunuz. Ancak bunun zittini düşünecek olursak, kalkıyor korkunuza mağlup olmayarak evi tek tek her yerini kontrol ediyor ve eve birinin girmiş olamayacagina ikna oluyorsunuz. Bu, eve birinin girmedigini mutlak hakikat yapmaz, çünkü belki de çok profesyonel biriydi ve hiçbir iz bırakmadan çıktı gitti. Ancak eldeki verilere göre bizi makul en olası gerçeğe ulaştırarak mutlak hakikate biraz daha iyi yaklaştırmis oldu.
Biraz uzattım, k.bkma. Tekrardan eline sağlık :)