Bu kitap onu hiç okumayacak olan Özgecan Aslan, Münevver Karabulut, Şule Çet, Ayşe Paşalı, Güldünya Tören, Ceren Özdemir, Dilek Kaya ve Emine Bulut’a adanmıştır.
Annesinin hüküm giymesi sebebiyle hapishanede doğup büyüyen Hayat sonunda özgürlüğünü elde eder ve bir avukat olarak yepyeni bir hayata yelken açar. Ancak geçmiş dediğimiz şeyin bir gölge misali sahibini asla bırakmayacağından habersizdir.
Kendini bulduğu aşk üçgeni içerisinde vereceği kararlara parelel geçmişiyle yüzleşecek ve annesi Kader’in izinden gidip gitmeyeceği, onun izinden istemeyerek de olsa gitmiş, daha doğrusu buna mecbur bırakılmış diğer mahkûm kadınların yaşam öyküleri neticesinde şekillenecektir.
Yedisine gelince okula gönderilmemek, dokuzunda dağlarda çobanlık yaparken akrabanın tecavüzüne uğramak, on ikisinde yetmiş yaşında birisine üçüncü eş olmak, kuma olmak, on üçünde anne olmak, kendi gibi talihsiz kız çocukları doğurduğu için aşağılanmak... İtilmek, kakılmak, erkek arkadaşı tarafından katledilmek. Parçalanıp valize konulmak, reddettiği patronu tarafından camdan atılmak, dövülmek, sövülmek, yaftalanmak, satılmak, töre cinayetine kurban gitmek, yüzüne kezzap atılmak... Çocuğunun gözleri önünde boğazı kesilerek öldürülmek...
İşte Türkiye’de kadın olmak.
Erkeklerin hayatları içine hapsolmuş tüm kadınların bir gün serbest kalması dileğiyle...