Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
“Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki durumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka kadınlar yine yaşayacaklar ve bu, binlerce yıl devam edecektir.” Hikâye, sadece soyadını bildiğimiz Meursault’un annesinin ölümüyle başlıyor. Kahramanımız annesinin ölümüne karşı tepkisiz… Hayatın saçmalığını, ölümün yaşama dair bütün anlamları çaldığını hissediyoruz kitabı okurken. Anlam yüklenememiş bir ömürse, “bilinçdışının” rüzgârıyla savrulan bir yaprağa dönüşüyor. Dava, ismi olmayan bir Arap’ın öldürülüşünün davasıyken; savcı, avukatlar ve medya tarafından, “Mersault’un annesinin ölümüne üzülmemiş oluşunun davasına” dönüşüyor. Annesi için gözyaşı dökmeyen bir adamdan her şey beklenir. Kaldı ki kahramanımız annesinin tabutu başında sigara ve sütlü kahve içerek neredeyse normal hayatını devam ettirmiştir. Mahkeme, sanığı annesi üzerinden yargılayarak idama mahkûm eder. Erkek karakterlerin anneye hissettiği karmaşık duygular üzerinden yazılan kitapların okuyucuda bu derece hayranlık uyandırmasını manidar buluyorum. Hayat boyu bizi kovalayan “çocukluk anılarından” muzdarip yaşıyoruz. Ebeveynlerimiz unutamadığımız masal kahramanları gibi bilinç motiflerimize kazınıyor. Onlar çoğunlukla bir “gölge” olarak hayatlarımıza eşlik ederken, karanlıkta kalmış her anı patlamaya hazır bir dinamit.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2012112,5bin okunma
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.