Bir zamanlar, gıdıklamanın neden olduğu gülmenin, salt fiziksel bir uyarıya gösterilen salt mekanik bir tepke olduğuna inanılıyordu. Oysa Darwin’in işaret ettiği gibi -gıdıklamaya karşı gösterilen tepkiler, kıvrılmak, eğilip bükülmek, gıdıklanan yeri geri çekmek için gerilmektir- bütün bu eylemler gülmeyle birlikte ya da onsuz yapılabilirler. Kıvrılıp bükülme tepkisini Darwin ve Crile, genellikle saldırıya açık olmayan, nazik yerlere gelebilecek kötü niyetli bir saldırıdan korunmak için yapılan doğuştan gelme bir savunma mekanizması olarak yorumlamışlardır: Bu nazik yerler, ayak tabanları, ense, koltuk altları, karın ve böğürlerdir. Atın karnına bir sinek konduğunda, derisinin üstünden bir tür kasılma dalgası geçer bu, gıdıklanan bir çocuğun kıvrılıp bükülmesine denk düşer. Ama gıdıklandığında at gülmez, çocuk da her zaman gülmez. (...) Demek ki, bir çocuğu gıdıklamak kıvrılıp bükülme tepkisine yol açacaktır. Ne var ki çocuk ancak -asıl önemli nokta da budur- başka bir koşul yerine getirilirse gülecektir: Gıdıklamayı, yalancıktan bir saldırı, yumuşak bir saldırganlık biçimine bürünmüş okşama olarak algılamalıdır. Bu, neden kendi kendimizi gıdıkladığımızda gülmeyip, yalnızca başkaları bizi gıdıkladığında güldüğümüzü de açıklar. (Bunun neden böyle olması gerektiği sorunu, bir keresinde BBC Danışmanları Kurulunca ele alınmıştı: Biraz hık mık, biraz kem küm ettikten ve kıkır kıkır güldükten sonra, insan doğasının çözülemez gizemlerinden biri olduğu sonucuna varmışlardı.) Gıdıklamayı yapan ikinci bir kişinin varlığı yeterli değildir; o kişinin yüz ifadesinde ve tavırlarında yalancıktan bir saldırganlık bulunması gereklidir, anneler ve çocuk bakıcıları bunu içgüdüsel olarak bilirler. ‘Ce!’ ya da ‘hav hav’ gibi vahşi bağırışlar da, güldürü ustasının aslan kükremesini taklidi gibi, gerekli işi görürler. Her saldırıda olduğu gibi, şaşırtmaca öğesi burada da önemli bir rol oynar: Uzman bir gıdıklayıcı, kullandığı taktiklerle, sonraki dokunma ve sıkıştırma hareketinin ne zaman ve nereye yapılacağını kurbanın anlamasına asla izin vermez. Bir yaşından küçük bebekler üzerinde yapılan gıdıklama deneyleri, anneleri gıdıkladığında, yabancıların gıdıklamasına göre on beş kat daha fazla güldüklerini göstermiştir. Çünkü doğaldır ki, yalancıktan saldırı, ancak bebek bunun yalancıktan yapılan bir saldırı olduğunu biliyorsa onu güldürecektir; oysa yabancıların ne yapacağı hiç belli olmaz. Annesi yaptığında bile, bebeğin davranışında, gülmeye dönüşen ifadesiyle çok hafif de olsa belirsizlik ve korku duygusu bulunur; işte iki gıdıklama arasında kıvrılıp bükülmenin eşlik ettiği gülmeyle giderilen şey, tastamam bu korku unsurudur. Oyunun kuralı şudur: “Beni birazcık korkut ki rahatlamanın tadına varayım.”
Sayfa 82 - İris Yayıncılık ve Filmcilik Ltd. Şti. Çeviren: Sevinç Kabakçıoğlu, Özcan Kabakçıoğlu- I.Baskı İstanbul, 1997Kitabı okudu