Fransa'da sahil kıyısında bir otelde evli ve çocuklu bir kadının kocasını terk etmesiyle her akşam aynı masaya oturan misafirler artık bu kadını konuşmaya başlarlar. çoğu kişi kadının eşini otele yeni gelen yakışıklılığı ve tavrıyla tüm dikkatlerini üzerine çeken misafirle aldattığını düşünüyordur. kadını haksız, düşüncesiz ve saf kötü olarak değerlendirirken birisi kadının bunalmış olabileceğini ve bu bunalmışlığı sebebiyle uzun yıllar devam eden evliliğini bir kaç gün sohbet ettiği bir adam için ardında bırakabileceğini söyler. kadının yaptığını doğrulamaz ya da kötülemez ama bunun anlık olarak gelişmiş olabileceğini savunur. Onun bu konuşmaları 67 yaşındaki yaşlı misafiri etkiler ve odasında yaşlı kadından gelmiş mektubu bulur. kadın kendisini "anlatmak" için onu odasına davet etmektedir. işte bu yaşlı hanımın 24 saatini okuyoruz kitapta.
"Bir kadının kumar tutkusu yüzünden intiharın eşiğindeki başarısız bir gence, yirmi dört saatlik yardım etme çabasını anlatıyor. "
İlhan avcı
.
Henüz 48. sayfadayım ve gereksiz detaylarda, manasız uzatmalarda boğuldum. Bir cümle 5-10 defa farklı versiyonlarıyla art arda yazıldığı için baydı ve bir süreliğine rafa kaldırıldı.
Madema de Prie gözden düşüp, kral tarafından Paris'ten Normandiya'ya sürülür. Saraydan ayrılırken gördüğü herkese bunun kısa süreli bir dinlenme olacağını ve yakında geri döneceğini anlatır. Küçük kasabaya gittiğinde artık eski gücünü hissedebilmek için sadece uşaklara gereksiz işler yaptırabileceğini farkedip kim olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak için köyün papazının yetiştirdiği çocuğu yanına asistan olarak alıp ona pahalı
hediyeler verere Paris'teki gibi kendisinin ağzının içine bakan bir sevgili ve bir insan elde ettiğini düşünür ve bir süre bunula tatmin olur. Kısa zaman sonra köylüden de sıkılır. Paris'ten gelen mektuplardan ise ortalıktan kaybolmasının umduğu gibi bir etki yaratmağını görüp iyice bunalıma girer ve hatırlanmak için bir plan yapar. kalan tüm parasını gece eğlenceleri düzenleyerek harcar, 7 ekimde öleceğini herkese söyler. Son eğlencesindeyse intihar eden onurlu bir kraliçeyi canlandırır ve yakında öleceğini söyler. insanlar için bu, hep olduğu gibi, sadece şaka boyutunda kalır. bu eğlenceden 2 gün sonra kendini öldüreceği gün gelip çatmıştır. herkesin aklında kalacağı kralın pişman olacağı o ölümü gerçekleştirir. Akşama doğru Madema de Prie'nin ölümü saraya ulaştığında salonda sihirbazla eğlenen insanlar onun ölümünü birkaç dakika konuştuktan sonra pek de umurlarında olmayarak eğlelerine devam ettiler. Madame tüm ilişkllerinin çıkar üzerine kurulu olduğunu bile bile bu ölümü planladı ama saray salonunda eğlenen insanlar arasında olsaydı bir insanın ölümüne kendisinin de aynı ilgiyi göstereceğini unuttu.
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202176,9bin okunma
Savaş, uygarlık merkezlerinde, tüketim maddelerinin durmadan kısıtlanmasından ve arada sırada otuz kırk kişinin ölümüne yol açan tepkili bombalardan başka bir anlam taşımamaktadır.
Bir süre çalışacak, yakalanacak, itiraf edecek, sonra da öleceksiniz. Görüp göreceğiniz tek sonuç bunlar olacak. Bizim yaşadığımız dönemde gözle görülür bir değişiklik olma olasılığı sıfır. Biz ölüyüz. Bizim biricik gerçek yaşamımız gelecekte. O da, bir avuç toprak ve kemik parçaları olarak. Ama bu gelecek ne kadar uzakta, bilen yok. Bin yıl sonra da olabilir. Şimdilik aklın alanını azar azar genişletmekten başka hiçbir şey mümkün değil. Ortak hareket edemeyiz. Ancak bilgimizi başkalarına, bireyden bireye, kuşaktan kuşağa yayabiliriz.
Winston, Julia'yla konuşurken, bağnazlığın ne anlama
geldiğini azıcık olsun kavramadan bağnaz gibi görünmenin ne kadar kolay
olduğunu fark etmişti. Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan
insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması
böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin
iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla
yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı. Hiçbir şeyi
kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Her şeyi
yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir
kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi yuttuklarından geriye bir şey
kalmıyordu.
Aile, Düşünce Polisi'nin bir uzantısı olup çıkmıştı. Artık aile herkesin gece gündüz kendisini yakından tanıyan muhbirlerle kuşatılmasını sağlayan bir aygıttı.