“Bir insana yüzde yüz güvenmekle yüzde doksan dokuz güvenmek arasında dağlar kadar fark vardı. Çünkü eksilen yüzde birin nereden eksildiğini bilemezdin ve dünyanın bütün kazıkları o küçük “bir”in içine saklanabilirdi. O yüzden yüzde doksan dokuz, yüzde yüze olduğundan daha yakındı yüzde sıfıra.”
İnsan birine güvenmek istiyor, inanmak istiyor, sevmek istiyor.
Sevildiğini bilmek istiyor.
İnandıklarımız inancımızı kırıyor, sevdiklerimiz terk ediyor.
Oysa sadece,
Belkide sadece bir kişi bize değer versin istiyoruz.
Yaşamak için buna ihtiyacımız var.
Çünkü ilgisizlik, sevilmemek veya değer verilmemek öldürücü olabiliyor.
-Diziden alıntı-
"Birbirimize güvenmemek... eğer dünya buysa, insanlık buysa gelecek yok demektir. Birini anlamak, birine güvenmek eğer bunları kaybedersek geriye sadece korku kalır. Ne zaman hepiniz kendinizden vazgeçtiniz?"
Yalnızca bekledi.... ve sanırım benim aşk tanımım da buydu. Birbirini özgür bırakmak ve atılacak her adımın yan yana olmasının gerekmediğini bilmek. Almaktan çok vermek. Beklemek güvenmek.
Basit bir çörek, onu biz yiyorsak eğer, XV. Louis'in önüne konmuş bütün çintelerden, adatavşanlarından ve kınalı kekliklerden daha fazla haz verir bize; bir dağın tepesinde uzanmış yatarken, birkaç santim ötemizde titreşen bir ot, kilometrelerce uzağımızdaki bir tepenin baş döndürücü yükseklikteki zirvesini görmemize engel olabilir. Zaten bizim
Gerçekten arkadaş olmak, bir birine güvenmek, iyi günlerde değil yalnızca kötü günde de arkadaş olmak. Dört arkadaşın birbiriyle ilişkisi ve güvenini ortadaki bir suçla, ne kadar sahici ne kadar sahte gözler önüne seren bir yapıt.
''Hayal kurmak ve istediğin şeyi hayal etmek. Bu insan zihninin güzelliğidir. Yapmak istediğini yapmak... Bu, insan isteklerinin gücüdür. Kendine güvenmek ve limitlerini test etmek... Bu da başarmak için cesarettir.''
-Bernard Edmonds