Tırtılyanus Öznevabit

Bu arada mantıkçılığın bir türevi sayılan mantıkçı pozitivizme değinmemiz faydalı olur kanaatindeyim. Mantıkçı pozitivizm, 1930'lu ve 1940'ı yıllarda Hitler'den kaçan bir grup mülteci tarafından Amerika'da güçlendirilen bir yaklaşımdır. Mantıkçı pozitivizmin Amerika'daki en önemli temsilcisi ise Rudolph Carnap'tır. Mantıkçı pozitivistlere göre, bir cümlenin anlamı, onun doğruluk durumu ile aşağı yukarı aynıdır. Dolayısıyla onlara göre, doğruluğuna karar veremediğimiz, metafizik, etik ve daha birçok şey felsefenin dışına atılmış oluyordu. Hersh'in şu tespiti gayet enteresandır: "Ayrı kurala göre zamanla mantıkçı pozitivizm de felsefenin dışına atılmıştır." (1997: 139)
Reklam
Marksistlerin yaptığı nedir? 1. Teorik açıklamalara tekel koymaya kalkmak. 2. Teorik terimleri temel inanç grameri içinde kullanmak. 3. Yaptıkları bütün açıklamaların hepsini bilimsel (yani teorik) açıklamalar diye gösterme sihirbazlığına kalkmak.
Materyalizm, teorik terimleri dini bir gramer içinde kullanma girişimidir.
Sayfa 66

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
A. Rand, ağacı kökünden; Kançı etiği maksimlerinden ele alıyor
Deontolojik bir teoride, tüm kişisel arzular ahlakın ki alanından uzaklaştırılmıştır, kişisel bir arzu hiçbir ahkaki öneme sahip değildir, bu ister yaratma arzusu olsun ister öldürme arzusu olsun. Örneğin, eğer bir insan geçimini görevden sağlamıyorsa, böyle bir ahlak, hayatını onurlu emeğiyle kazanmayı veya soygunla kazanmayı birbininden ayrı tutmayacaktır. Eğer bir insan onurlu olmayı isterse, o hiçbir ahlâki itibarı hak etmez, Kantin soyleyeceği şekliyle, böyle bir onur "övgüye değerdir"; fakat "ahlaki öneme sahip değildir. Ancak yalan söyleme, aldatma ve çalma yönünde derin bir arzusu olan, fakat kendini "görev" uğruna onurlu davranmaya zorlayan kötücül bir baskıcı, Kant ve benzerleri tarafindan ahlaki açıdan değerli kabul edilecektir. Ahlaklı olmanın adını kötüye bu tip bir teoridir. Ahlaka karşı duyulan yaygın korku ve içerleme -ahlakın bir düşman olduğu, köhne bir ıstırap konusu ve anlamsız sıkıcılık olduğu duygusu- mistik, münzevi veya Hristiyan sistemlerinin bu şekildeki bir ürünü değil, hayata, insana ve akla karşı olan nefretin çirkin deposunun bir anındır, yani Immanuel Kant ruhunun bir anıtıdır . (Kant'ın teorileri tabii ki, en aşağı seviyede "farazi düzeyde] mistisizmdir, fakat Kant bu teorileri akıl adına sunmuştur. Yaptıklarının Kant'ın yanına kâr kalması, insanın entelektüel gelişme seviyesinin ilkelliğinin en iyi ispatıdır.)
Sayfa 153
Medya savaşın ve savaşın kullandığı araçların bir parçasını oluşturmaktadır, o yüzden yansız bir alan olarak görülmesi tehlikelidir. Hepsinden önemlisi, medyanın zamanı, düşünmenin zamanından farklıdır. Entelektüel işlev hep ya önce (olabilecekler üzerine) ya da sonra (olmuş şeyler üzerine) devreye girer; ritim nedeniyle, olmakta olan şeyler üzerine entelektüel işlevin yerine getirilmesi seyrek olarak gerçekleşir; çünkü olaylar, olaylar üzerine düşünceden her zaman daha hızlı ve daha sıkışıktır.
Sayfa 27
Reklam
Bundan bahsetme bari, kendi kalene gol attın sığır yazar :)
Ömeğin R. Garaudy, L. Kolakovski gibi döneklerin ideolojik politik görüşlerinin evrimi bunu kanıtlıyor. Şöyle ki: Polonya Halk Cumhuriyetini terkeden revizyonist filozof L. Kolakovski, değişik kapitalist ülkelerin üniversitelerinde çalıştığı birkaç yıl içinde, Marksizmin açık düşmanı, azılı anti-komünist Marksolog kesiliverdi.
Sayfa 99
... Sadece lafla sevenin kabul etmem dostluğunu.
Sayfa 22
ANTİGONE: Öbür dünyada kim bilir nasıldır 'iyi'nin tanımı!
KREON: Utanmıyor musun çoğunluktan farklı olmaya?
Sayfa 20
Kimya ilminin kurucusu da yine Müslümanlardır. Cabir b. Hayyan* kimyanın kurucusudur. O ilk defa atomun parçalanabileceğini söyleyen insandır, hicri ikinci asırda yaşamış büyük bir alimdir. Hemen Asr-ı Saadet'ten sonra kimya ilmine ait incelemeleriyle bilinen Cabir b. Hayyan muazzam bir insan... Atom nazariyesini ortaya koymuştur. Cabir b. Hayyan bugün bize kimya kimya derslerinde okutulan Lavoisier Prensibini (Kütlenin Korunumu Kanunu) ortaya koymuştur. Newton Prensibini ortaya koymuştur. Kaç asır önce? Avrupalılardan takriben on asır önce. Cabir b. Hayyan 8. asrın insanı. Halbuki Newton Prensibinden ancak 19. asırda Avrupa'da bahsedilmiştir. *Ebu bekir er-Razi ve İbn Sina gibi filozof ve bilginler onu üstat olarak tanımışlardır; hatta Roger Bacon bile ondan "üstatların üstadı" diye söz etmiştir.
Sayfa 58
Reklam
Avrupalılar Cabir b. Hayyan'ın kitabını 14. asırda tercüme etmişlerdir. * Ama ancak 16. asırda ne olduğunu anlamışlar ve böylece Lavoisier prensibi ortaya çıkmıştır. * 17. asırda öbür söylediğini anlamışlar: Gay Lussac Prensibi (Toplam Hacim Yasası) ortaya çıkmış ve * 19. asırda Cazibe Prensibini (Evrensel Çekim Kanunu) anlamışlar, böylece Newton Prensibi ortaya çıkmış. Ama bunları Cabir b. Hayyan on asır önce ortaya koymuştur.
Sayfa 59
Örneğin "sakatlanma" anlamında bir parçası kırılan bir bardak, yine bir bardaktır; ama sayı artık aynı sayı değildir. Sonra şeyler benzer olmayan parçalardan meydana gelmiş olsa bile her zaman "sakatlanma" olmayacaktır. Çünkü bir anlamda bir sayının da örneğin 2 ve 3 gibi benzer olmayan parçaları vardır. Ancak genel olarak su ve ateşte olduğu gibi, parçalarının pozisyonunun hiçbir önemi olmayan şeyler, "sakatlanamazlar". Bu tür şeylerin, parçalarının pozisyonunun töz bilgisi olacağı bir doğada olmaları gerekir. Sonra "sakat edilebilecek" şeylerin sürekli olmaları da gerekir; çünkü müziksel bir harmonide belli bir düzen içinde sıralanmış farklı sesler vardır, ama müziksel armoni "sakat edilemez".
Sayfa 317
Kabalacı hümanistler
Kendimi Hümanist filozoflara adadım; birden ayrımına vardım: laik modernistler, Ortaçağ'ın karanlıklarından sıyrılır sıyrılmaz, kendilerini Kabala ile büyüye adamaktan daha iyi bir şey bulamamışlar.
Sayfa 171
Eğer insan başka birinin bize bıraktığı, bir temele oturtulmuş ama sonuna kadar geliştirilmemiş bir düşünceden işe başlar ve bu düşünce üzerine düşünmeye devam ederse, kendisine bu ışığın ilk kıvılcımını borçlu olduğu o keskin görüşlü adamın ulaştığı yerden daha ileriye gitmeyi umabilir.
Sayfa 8
Kavrayış ve bilim bitmek üzere iken ancak ve ancak o zaman sağduyuya başvurmak son zamanların ince buluşlarından biridir ve burada en yabancı gevezenin bile en sağlam kafa ile boyu ölçmesi, hatta başa çıkması olağandır. Ama en küçük bir kavrayış kırıntısı olunduğu sürece, bu ilk yardım malzemesi ne başvurmaktan kaçınmak iyi olur. Ve gün ışığında bakıldığında bu başvuru, kitlenin yargısına başvurmaktan başka bir şey değildir; bir alkış ki, karşısında filozof kızarır, popüler şakacı ise mest olur ve böbürlenir durur.
Sayfa 7
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.