ben pişman değilim
sevgilim benim, sen
gecenin soğuk sokaklarında
işte yine bu aşık gözlerinle yeniden bulacağın
başka bir benle söyleş
ve beni
göz altlarının sevecen çizgilerine konacak olan
onun hüzünlü öpücüğünde anımsa
çok daha fazla, ah, evet
çok daha fazla, susabilir insan
saatlerce
ölülerin bakışları misali kıpırtısız bakışlarla
bir sigara dumanına dalabilir insan
bir fincanın biçimine ya da
renksiz bir çiçeğe, bir halıya
düşsel bir çizgiye, duvara.
terkedilmiş Cuma
eski sokaklara benzer hüzünlü Cuma
hastalıklı tembel Cuma
sünen sinsi esnemeler Cuması
bekleyişsiz Cuma
teslim olmanın Cuması
boş ev
sıkıntılı ev
gençliğin baskınına kapalı ev
karanlık ev ve güneşin hayali ev
yalnızlık, fal ve kuşku evi
perde, kitap, dolap ve resimler evi
aaah ne denli dingin ve gururla geçiyordu
garip bir su akıntısı gibi
bu terkedilmiş sessiz Cumalarda
bu sıkıntılı evlerde
benim yaşamım
aaah ne denli dingin ve gururla geçiyordu ...
Ali’yi karadan okuyan yüzünün karasını görmez de Ali’yi karadan sanır. Ali’yi karadan sananın teni kırk teneşirden geçse yunup arınmaz: Ali nurdur, nurdandır; biz o nurdayız, o nurdanız! can da O’dur, canan da! Ne canımızı ne cananımızı elden biliriz; Alidir ki o konuştuğumuz dilden biliriz! Dilimiz hiçbir kitaba gelmez; her kitap ondan bir fasıldır. Her kitap; her beden Ali’ye ten! Kitabı bırakıp kabına secde olan, canı bırakıp teni yuyan hem kitaptan olur hem Ali’den!