Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hamra Özkan

Sabitlenmiş gönderi
Biz, neticeden değil, imkânlarımızdan mes'ûlüz. Bu imkânlar, Rabbimizin emrettiği ölçüler dâhilinde kullanıldığı hâlde matlub netice tahakkuk etmezse, bize hiçbir mes'ûliyet terettüp etmez. Bunun aksi de vâriddir. Hakkın galebesi için mümkün olan yapılmadığı hâlde, Rabb'in halkettiği sâir sebeplerle bu keyfiyet gerçekleşirse, bundan hiçbir şeref ve sevap payımız olmayacağı gibi mes'uliyetimiz de bâkî kalır.
Reklam
Hamra Özkan tekrar paylaştı.
Kur'an kadar erken dönemde yazıya geçirilmiş, Kur'an kadar erken yazmaları olan, Kur'an ezberleyeni kadar ezberleyeni olan, birbiri ile kanlı bıçaklı grupların bile üzerinde ittifak ettikleri başka bir tarihî metin önümüze konulsun belki sonrasında tartışırız.
%66 (345/519)
Peygamberliğin İspatı
Peygamberliğin İspatıAltay Cem Meriç
9.7/10 · 642 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Thomas Walker Arnold başka bir yerde şunları kaydetmektedir: "Gayrimüslimleri zorla İslam dinini kabul ettirmeye yönelik organize teşebbüslere veya Hristiyanlığı ortadan kaldırmak için sistemli bir mezalime dair hiçbir kayda rastlamıyoruz. Halifeler, bu iki yoldan birini yapmayı kararlaştırmış olsalardı, Ferdinand ve İsabella'nın, Müslümanları Ispanya'dan kovması veya 14. Lui'nin, Protestanlığı Fransa'da suç sayması ya da Yahudilerin, 350 yıl İngiltere'den uzak tutulması kadar kolay bir şekilde, Hristiyanlığın kökünü kurutabilirlerdi.
Efendimizin(sav) ahlakının övülmesine müşriklerin karşı çıkmaması hususu
Ben sizin aranızda yaşadım ve ahlakım da böyledir. Buna itiraz eden var mı? "Hayır, Muhammed -hâşâ- şöyle bir ahlaksızlık yapmıştır.” diyen birini duydunuz mu? Bugün muhalif fırkaların, birbirlerinin ahlakı üzerinden karşılıklı linç girişiminde bulunduklarını biliyorsunuz. Gerçekte onlar arasında fiilî bir savaş yoktur. Hâlbuki bu ayetin hitap ettiği toplumda, fiilî savaş dahi var. Müşrikler, ayetteki bu ifadeye itiraz edemediler. Çünkü O'nun yüksek ahlakı herkes tarafından biliniyordu. O hâlde bir şahsın ahlakı, ciddi bir tartışma ve kutuplaşmanın ortasında delil kılınabiliyorsa biz O'nun iyi ahlaklı olduğunu tahmin edebiliriz.
Reklam
I'câz bağlamında: "Buyurun bir öğreti ortaya koyun ve toplumun değer yargılarını değiştirin. Orneğin, sizin toplumunuzda insanlar, paradan ve güçten dolayı değil de o öğretiye bağlanmaktan dolayı saygı görür hâle gelsinler. Nebi (s.a.v.), eğitimsiz hâli ile bunu yirmi üç yılda yüksek edebiyat içeren bir eserle ortaya koydu. Siz, en büyük psikolog ve sosyologlarınızı etrafınıza alın; bari benzerini kırk yılda, şiirsel olmayan bir kitapla yapın."
İnsan denen mahlukun gerçeğini bilenler, ahlaken 40 yaşına kadar hiç itham edilmemiş temiz bir insanın, 40 yaşından sonra ağlayarak "Amca, onlar güneşi sağ elime ayı da sol elime yerleştirecek olsalar dahi ben bu davadan asla vazgeçmem. Ta ki Cenab-ı Allah beni ya bu konuda muzaffer kılar veyahut ben bu uğurda ölüp giderim.” dediği bir davaya samimiyetle inanmış olduğunu anlamakta zorlanmazlar.
Lesley Hazleton: "610 yılında bir gece Muhammed'e olan şeyi, Mekke'nin hemen dışındaki bir dağda... O gecenin elimizdeki ilk rivayetlerinde beni vuran şey, pek de orada ne olduğu değildi. Orada neler olmadığıydı. Ne olmadı? Muhammed dağdan sevinçten havalara uçarak inmedi. Yaşasın, Allah'a sonsuz şükür.' diye bağırarak koşmadı. Nur ve neşe saçmadı. Kendine eşlik eden melekler korosu, ilahi müzik, coşku yoktu, zevkten mest olma yoktu. Altın bir hale sarmamıştı onu. Gelen vahiy, Kur'an'ın hepsi bile değildi. Sadece beş ayet. Kısacası, kendisine tepki göstermeyi kolaylaştıracak hiçbir şey yapmadı. Bu vahiy tecrübesini, dünyevi kişisel hırslarını gizlemek için icat etmiş, diye eleştirebileceğimiz hiçbir şey yapmadı."
%17 (71/400)
Mutluluk Tuzağı
Mutluluk TuzağıRuss Harris
8.4/10 · 528 okunma
Enes'ten nakledilen bir rivayette şöyle anlatılmaktadır: "Biri, Ya Rasûlallah, babam nerededir?' diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.), 'Cehennemdedir.' buyurdu. Adam, arkasını dönüp gidecekken Rasûlullah (s.a.v.) onu çağırdı ve, "Benim de senin de baban cehennemdedir." buyurdu. Tüm bunlar asla yalancı bir siyasetçinin tavırları olamaz. Ölmüş gitmiş insanların uhrevi durumları hakkında yalan söyleseydi hiçbir menfaat kaybı olmazdı bilakis tüm bu zorluklar ortaya çıkmamış olurdu. Bu güneş gibi parlak bir samimiyet delilidir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.), böyle bir toplumda neden kendi atalarının ateşte olduğunu söyleyerek tüm akrabalarını rahatsız etsin? Hâşâ, yalancı olsaydı onların cennette olduğunu söylemesi çok mu zordu? Müminlerin gönlünü bile rahatsız eden bu durumda, kendisi için ufacık bir yalan söylese ne olurdu? Ölüp gitmiş insanların hükmü üzerinden siyaseten güç kaybetmesini sağlayacak ne gibi bir menfaat olabilirdi?
Reklam
Peygamberin imansız ölen amcasına dua etmekten men edilmesi;
Burada, incelediğimiz bağlamda bir samimiyet delili olduğu gibi -Nebi'nin (s.a.v.) dua etmek isteğinin ayetle menedildiğini düşündüğümüzde- ikinci bir irade varsaymamız da delil olacaktır. Zira -hâşâ-Kur’an’ı, Nebi (s.a.v.) kendisi yazsaydı, kendi isteği olan “bağışlanması için dua etme" fiilini neden kendisine menetsin? O hâlde ortada iki irade vardır. Birisi dua etmek isteyen Nebi'nin (s.a.v.) iradesi, diğeri onu yasaklayan Kur'an. Dolayısıyla Kur'an'ı, Nebi'nin (s.a.v.) kendi isteğine göre yazmadığı bağlamında, başka bir delil olacaktır.
Hamra Özkan tekrar paylaştı.
Masum değiliz hiçbirimiz
Hiç kimse Tanrı'nın huzurunda masum değildir.
Sayfa 121 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
T. W. Arnold: "Yine İslam'da bütün müminlerin eşit ve kardeş sayılması, Arap veya başka ırktan hür veya köle müminlerin arasında hiçbir ayrım gözetilmemesi... Bütün bunlar taleplerini, atalarının belirlediği çerçevede şahsi arzularına dayandıran ve aynı şekilde ruhunun zevk duyduğu sonu gelmez kan davalarını sürdüren Arap'ın gurur dolu kabile merkezli zihniyetine ters gelen bir anlayıştı. Gerçekten de Muhammed'in öğretisindeki temel prensipler, Arapların o zamana kadar çok değer verdiklerine karşı tam bir protesto mahiyetindeydi."
Burada aktarılması biraz güç, ama derin tefekkür edilince anlaşılması mümkün bir başka delil, Nebi'nin (s.a.v.) karakteri hakkında olacaktır. Biz, 23 yıl boyunca -hâşâ- yalan söyleyen ve sahtekârlık yapan hiçbir siyasi figürün, güç eline geçtiğinde, böylesine affedici ve merhametli olmasını beklemeyiz. Bu insan tabiatını bilenlere yönelik bir delildir ve aktarılması güçtür.
Hamra Özkan tekrar paylaştı.
“Hz. Mûsâ (as) Tûr-i Sîna’ya vardığında Cenab-ı Hakk’a şöyle seslenmişti: ‘Ey Rabbim! Sen, kullarından rızanı kazanmaları adına bir şeyler istiyorsun. Bana kulların Senin rızanı nasıl kazanır, ona ait bir şeyleri öğret ki ben de kullarına bunu bildireyim ve onlar da Seni razı edecek eylemlerde bulunsunlar.’ Hz. Mûsâ’nın bu sözü üzerine Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ‘Ey Mûsâ! Kullarım benden be zaman razı olursa, ben de onlardan o zaman razı olurum.”
Bugünkü toplumda, içkinin çok sevildiği ve insanların namazdan niyazdan uzak olduğu bir coğrafya düşünelim. Burada toplumsal bir hareket başlatmaya çalışan bir yalancı olsaydınız onları size katılmaları için bu denli şiddetli mükellefiyetlere mecbur eder miydiniz? Mesela, içki konusunda çok hassas davranıp namazı vs. emreder miydiniz? Tabii ki böyle yapmazdınız. Aksine, şahit olduğunuz çoğu örnekteki gibi, onların hayat tarzlarını olumlayarak arkanızda toplamaya çalışırdınız. Hele de içinde bulunduğunuz coğrafya -örneğin içkiye alternatif olması hususunda- bugünkü gibi envaiçeşit meşrubat skalasına sahip değilse. Nitekim dönemin Arap coğrafyasında çay, soda, ayran, kola, meyve suyu vb. içecekler varken şarap yasaklanmadı. Muhtemelen -özellikle de yolculukta- o sıcağa uzun süre dayanabilecek iki içecek vardı: su ve şarap. Şarabın yasaklanması, esasında çoğu kişi için tek içeceğin su olması anlamına geliyordu. Kitleyi celbetmek isteyen kimse, onun nabzına göre şerbet verir. Nebi'nin (s.a.v.) yaptığı böyle midir? Peki O'nu böyle davranmaktan alıkoyan irade neydi?
248 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.