Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

hasci

Reklam
Oğuz Atay Günlük /2
Oğuz Atay okurken gerek karakterlerinde, gerek kendisinde kendime dair çok fazla şeyle karşılaşıyorum. Bu benzerlikler her yazıda bulunabilir fakat fazlaca spesifik şeyler ise ve bir de yaşantınızda (kendinize göre) önem arz ediyorsa insanı daha bir heyecanlandırıyor. Öyleyse buyrun. Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'daki Hikmet karakteri için yazdığı bir paragraf şöyle: "Hikmet'in olaylarla ilgili bir özelliği: kendini bir süre için kaptırdığı yaşantıların, hiçbir zaman sonunu getiremiyor. Neden? Üstelik, olayların tam bütün düğümleri çözülmek üzereyken, davayı terk ediyor; üzerine bir bezginlik çöküyor; sanki bir an daha yaşayamayacakmış o şekilde gibi geliyor ona. Neden? Yarıda bırakıyor her şeyi. Herkes, yarı yolda bıraktığı herkes, o yolda bir yere varıyor. Hikmet, herkes namına, hepsinin yaşantısını öldüresiye sıkıcı buluyor. Onların yaşamadığı sıkıntıyı, sanki onlar adına Hikmet duyuyor. Bu nedenle bitiremiyor belki yaşantılarını; sonuna kadar yaşayamıyor. Belki de değil. Belki bir yaşantıyı sonuna kadar sürekli izlemenin, bitirmenin, bir çeşit ölmek olduğunu hissediyor. Yarım yaşantılar sürdürerek, bütün ölümlerden kaçıyor." Benzetmenin diğer ucu kısa bir yazım. Buraya kopyalamayacağım Linkini bırakıyorum. (Bu yazının bilgisayarda kayıtlı formatında yazı kopyalanmış halde bulunuyor. Link erişim sıkıntısı durumu için not.) drehctra.wordpress.com/2023/05/30/kuru...
Günlük
Günlük
Oğuz Atay Günlük / 1
Oğuz Atay okurken gerek karakterlerinde, gerek kendisinde kendime dair çok fazla şeyle karşılaşıyorum. Bu benzerlikler her yazıda bulunabilir fakat fazlaca spesifik şeyler ise ve bir de yaşantınızda (kendinize göre) önem arz ediyorsa insanı daha bir heyecanlandırıyor. Öyleyse buyrun. Oğuz Atay'ın günlüğü 25 Nisan 1970 tarihli şu paragraf ile başlıyor: "Selim gibi günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. "Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu," dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni - ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptırdınız." Şimdi benim bir defterimin ilk sayfasında yazan, 9 Ekim 2021 tarihli yazımı okuyacaksınız. "Ben sana ne demiştim C* C*? Defter de elimden giderse ne yapacağımı bilemem demiştim. Çareyi yeni bir tane almakta buldum. Kural bozuculuk sayılmaz bu. Bir daha ne zaman buluşacağımızı bilmiyorum. Değişmesiz bir defter bu. Sensizliğime yardım etsin diye..." Benim paragrafım devam ediyor olsa da benzetilen yön açısından bu kadar.
Günlük
Günlük

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sıcağıyla Yazınız
Bir kitabı bitirdiğimde ona dair not yazarken aceleci davranıyorum, bu sebepten dolayı cümlelerim özensiz oluyor. Bir çocuğun heyecanla bir olayı anlatmasına benzetiyorum bu halimi. Dilim bile çocuklaşıyor. Biri görse "Dur hele nefeslen" diyecek. Niye acele ediyorum peki? Unutmamak için. Kitaba dair fikilerimi hemen kayda geçmem lazım çünkü arada herhangi bir boşluk oluşursa kitabın havasından çıkarım. Tekrar geri döndüğümde, üzerine konuşacağım konuları unutmamış olsam bile bu bir sonradan dahil olma çabasıdır. Ya üslübum değişir ya yazacağım bazı kısımları gereksiz bulurum. Cümleleri güzelleştirip beylik taslamak adına düşünmediğim şeyleri bile ekleyebilirim. Bazı yiyecekler vardır, insanın elini ağzını yaksa bile sıcağı sıcağına yiyesiniz ki tadı çıksın. İşte bu mesele de tam olarak böyledir. Bahsettiğim olumsuzlukların meydana gelmemesi için paldır küldür olduğuna aldırış etmeden sıcağıyla yazmalıdır.
Yazmasam Deli Olacaktım
Kitaplarda, yazmaya dair bir şeylerle karşılaşmayı çok sevdiğimi fark ettim bugün. Aslında bugün fark etmedim ama adını bugün koyuyorum işte. Hemen aklıma Sait Faik'in o çok sevdiğim paragrafı geldi. Bahsettiğim sevgiyi ilk orada hissettiğim için mi bunca zamandır çok özel benim için diye düşündüm. Bu tek başına yeterli olamayacak bir sebep. Çok daha fazlası var içinde. Neler olduğunu anlatmaya kalkarsam Sait Faik sevgimden bahsetmiş olurum ve konudan saparız. O yüzden paragrafı yazıp bırakıyorum. "Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
Semaver
Semaver
Reklam
Eden
Varlığını bile unutmuşum, ne okusam diye kitaplığa göz gezdirirken denk geldim. Bu kitabı kendim satın almışım gibi hatırlıyorum ama emin değilim. Sena'nın okumam için aldırdığı kitaplardan olabilir ama bu naylon hafızaya güvenip iki laf etmeye gelmez, insanı yarı yolda bırakır. Kitabı alışımdan çok sonra (yani kısmen yakın gelecekte) ve
Serum
Bir kitabı elimden geldiğince az sayıda ara vererek bitirmeye çalışırım. Anlatıdaki dünyaya bir kere dahil olunca kendi gerçekliğime dönesim gelmez. Bu söylediklerim birçok insan için geçerlidir diye düşünüyorum ama zaten ben de şimdiye kadar hiç konuşulmamış kelimeleri arıyor değilim. “Bu sabah her zamankinden daha erken uyandım.” gibi bir
Sait faik
Sait Faik'in yeri bende çok ayrı. Semaver'i okuduğumda oldu ne olduysa. Bedenimi baştan sona bir ürperme ele geçirdi. Koştum durdum evin içinde. Annem ne oldu diye sordu. "Çok güzel bir hikaye okudum" dedim. Sonrasında sindire sindire ilerlemek için her gün bir hikaye okudum o kitapdan. Aşağı yukarı hepsi aynı derecede etkiledi
Büyükanne büyükbabanın yanında yetişen bir çocuk... Benim kendime dair keşkelerimden biridir bu. Annemin babamın yanında kalmak istemediğimden değil ama nenemle dedemin yanında, köyde büyümek... Şehirde yaşadım da ne oldu sanki. Çok iyi bir eğitim mi aldım? Aldıysam ne işime yaradı? Otobüse erken yaşta binmek mi faydalıydı benim için yoksa
Tepside Yaprak
Ben kitaba, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan başlamayı çok seviyorum. Ne konusunu ne türünü bileyim, o ilk cümleden itibaren her şey sıfırdan bomboş bir düzlemin üzerine inşa edilsin istiyorum. Son zamanlarda kurgu kitap okurken bu konuyla alakalı aklımı kurcalayan bir mesele var: Kitabın uzunluğu. Herhangi bir yeri okurken kitabın son 30-40 sayfası kaldığını bilmemekten bahsediyorum. Bunun da farklı bir havası var katılıyorum ama zaten dediğim şey "asla bilmemeliyiz" falan değil. Keşke diyorum böyle bir seçeneğim de olsaydı. Bunu dijitalde yapmak daha kolay olur sanırım ama henüz matbu kitap seviciliğini bırakmadım. İşte bu kaç sayfa kaldığını bilmeden okuma olayı üzerine düşünürken kafamda şöyle canlandı. Yemekler için asansör oluyor hani. Şömineyi andırıyor ama tabağın tepsinin koyulduğu bir asansör. İşte ben okudukça yeni sayfa öyle bir asansörde gümüş bir tepsinin üzerinde gelecek odama. Asansörün kapısı son defa açıldığında tepsiyi boş bulacağım. Asansörün diğer ucunda size kitap seçecek güvendiğiniz biri olması gerek tabi. Her kitap olmasa da haftada bir ayda bir tane bu tarz okumak... Okuduğun yazının 5 sayfalık bir hikaye mi yoksa 300 sayfalık bir roman mı olduğunu bilmeden devam etmek. Deneyeceğim bunu. Merak etmeyin bir kitabın sayfalarını koparmayacak tuttuğum kişi. Yine kitap sayfası boyutunda yazıcıdan bastırabilir belki. Asansörü halletmedem de zor olacak gibi duruyor. Tepsiyi kapının altından falan uzatırız. Tepsi kesin olacak çünkü bütün bu meselenin ismini öyle koydum. Tepside Yaprak!
Reklam
Misyonumuz Vizyonumuz Eşşekliğimiz
Kitaplar hakkında yazdıklarım incelemeden ziyade kendi hislerim olduğu için "paylaşım" olarak yazmaya karar verdim. Yani birisi kitap hakkında insanların fikrini merak edip incelemer kısmına girince benim "dayım vermişti, çilem abla'nın hediyesi" notlarımı görmemeli. Onlara büyük bir kötülük bu. Hatta ben not kısmına eklesem bile olur çünkü sırf kendim için yazıyorum ama öyle olursa ilerde dönüp okuduğumda benim bile anlayamayacağım kısaltma ve kestirmelere başvururum diye bu şekilde kalabalığa seslenir gibi devam edicem.
Reading Disorder
Şu aralar içinde bulunduğum ruh halinden dolayı kendimi kurgulara verdim. Ya bir şeyler izliyor ya da okuyorum. İzlemek hadi neyse de kitaplara atfettiğim gereksiz kutsallıktan dolayı tüketim hızımdan biraz rahatsızım. Arka arkaya sigara yakıyormuşum da içime çekmeden geri üflüyormuşum gibi bir his. Bu kitap böyle bir ruh halinde okumak için gayet uygun. Yani "boşa gitti" diye üzüleceğim bir yanı yok. Anımı kurtarsın yeter. Gerçi haksızlık yapıyor olabilirim. Bir kitabı bitirdikten sonra yenisinde başlamak için en az bir gün beklemeyi kendime ilke edinmiştim. Eski kitabın dünyasından çıkıp yenisine atlamamak için. Bugün dadandığım üçüncü kitap. Hem uzun uzun anlatılmıyor olsa bile Julio'nun yaşantısı, bonzai tek tek üzerine HİSLER yaşayabileceğin şeyler. Bu kitabı şu an okuduğum için suçluysam özür dilerim.
Bonzai
Bonzai