Göze hoş görünüyor burası ama bir bütün olarak bakıldığında, bu gök kubbenin altında, gün ışığında israfın, kötü yönetimin, zorbalığın, borcun, ipoteğin, zulmün, açlığın, çıplaklığın ve acının üst üste yayıldığı bir kule aslında.
Kalıcı olan tek felsefe baskıdır. Korku ve esaretten kaynaklanan bu hayırsız hürmet var ya azizim , başımız şu çatının altında olduğu sürece köpeklerin kamçıya itaat etmesini sağlar.
Gerçekten de insan övmeyi ya da saygı sunmayı bilmeyince, yalnız kendinden kuşku duymasına karşın, kendisini öven kişiyi küçümsediği sanısını uyandırır.
Uzay denen yer nasıl da tuhaf, optiğin ve perspektifin kanunları nasıl da keyfi, düşün ki küçücük bir çocuğun parmağıyla güneşi örtmesine bile olanak tanıyor.
…bütün nesneler iki türlü var olurlar, hiçbir şey göründüğü kadar katı değildir; çocuğun dalda duran aylak serçeye fırlatmak üzere elinde tuttuğu taş bile parmaklarının arasından su gibi süzülüp gidebilir.
Peki, durumunda bir değişiklik olmayan bir şeyin hareket ettiği söylenebilir mi? Hayır! Öyleyse akrebi sonsuz hıza erişince, bu saatin durduğu söylenebilir. Eğer onda hareket yoksa, artık zaman da yoktur. Çünkü hareket olmadan zaman da olmaz. 
Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.