" radyoda fasıl: sensiz ey şuh.. saat beşbuçuk demek. yorgunum. verebileceklerimden, veremediklerimden yorgunum. biriktirdiklerimden. bir alsalardi , o yürekliliği gösterselerdi.."
"Yasayı değiştirebiliyordunuz ama insanları ve birbirlerine davranışlarını etkileyemiyordunuz. Nickel ırkçı bir yerdi … burada kötülük ten renginden daha derine uzanıyordu."
"Ziyaret günü büyükannesine iyi ama üzgün olduğunu söyledi, zorlandığını ama idare ettiğini anlattı, oysa ona söylemek istediği tek bir cümle vardı: Bak bana ne yaptılar, bak bana ne yaptılar."
“Sizi yok etmek isteyenleri sevmek gibi yapması imkansız bir şeydi bu da, ama harekete verdiği mesaj açıktı; her insanın kalbinin derinlerindeki nihai ahlak anlayışına güvenmek”
Sert, acıması olmayan dünyada Elwood, Martin Luther King’in şu sözlerini aklına, vicdanına kazıyarak yaşar;
Bizi hapse atmanıza rağmen sizi seveceğiz. Evlerimizi bombalamanıza, çocuklarımızı tehdit etmenize rağmen, ne kadar zor olsa da sizi seveceğiz. Kukuletalı saldırganlarınzı gecenin bir yarısı mahallelerimize göndermenize, bizi sürüklemeyerek evlerimizden çıkarıp ıssız yollara götürmenize ve öldüresiye dövüp bir kenara atmanıza rağmen sizi seveceğiz. Şuna hiç kuşkunuz olmasın; sizi acı çekme yetimizle bitap düşüreceğiz ve bir gün özgürlüğümüzü kazanacağız.
"Sevmek zor geliyor. Alışmamışım: yoruluyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım."