"..beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz,yaşarken anlaşılmaya mecburum..."
Anlaşılmak , ne basit ve ne imkansız bi arzu ... Hikmet Benol için de öyle .
Hikmet , hayatı bir oyun olarak gören ;yaşayamadığı hayalleri oyunlaştırarak yaşatmaya çalışan ,yaşadığı gerçek hayattaki sıkıntıları/engelleri de bir oyun olarak algılayıp ironileştirmeye çalışan biri. Hayatın zorluklarını bir oyuna çevirerek hayat ile baş edebileceğini sanıyor.
Ah Hikmet , belki de ölmeseydi dilediği büyük hayalleri gerçekleştirebilirdi . Belki de ölmek ile hayal etmek arasında gayri meşru bir ilişki vardı .. Ölmesi aslında hayallerini gerçekleştirmek için bir araçtı belki de , hayalleri uğruna tehlikeli oyunlar oynamıştı yada hayalleri gerçekleşmediği için bir kaçış yolu idi ölüm , kimbilir ...
Ömrü boyunca anlaşılmak isteyen ve bunu karakterleri üzerinden çokça dile getiren Oğuzcum Atay.. Tıpkı onun gibi anlaşılmak istenen karakteri Hikmet Benol.
Kendini bulmaya çalışan fakat bulamayan ve kişilik bölünmesi yaşayan Hikmet, yaşadığı başarısız evlilikten sonra kendine başka bir yaşam kurmaya karar verir ve gecekonduya çekilir. Burada çok
Okurken zorlandığımı itiraf etmeliyim. Hatta bu kitabı okumama aylarca ara da verdim. Ama devam ettim ve bitirdim. Zorlanmış olabilirim ama etkileyiciydi, beğendim ve iz bıraktı.Hikmet Benol diye bir gerçek vardır. Çoğu yerde, hepimizin yaşadığı ama kulak vermediği durumların, hislerin betimlemeleri beni hayran bıraktı. En çok Oğuz Atay'ın zekasına hayran oldum ve büyük saygı duydum. Zor kitaplardan...
Hikmet Benol, toplumdaki yoğun kargaşanın temelinde yatan gerçekliği araştırırken, gerçeklerle içtenlikle ilgilenmenin toplumu yönetenlerce tehlikeli görüldüğünü seziyor ve “oyun oynuyormuş gibi ilgilenme” yolunu seçiyor. Kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini, kendini dönüştürmesini önemli bir sorun olarak algılamaya çağıran, çarpıcı ve sarsıcı bir roman.
İnsan dünyaya geldikten sonra kendi seçimleriyle benliğini oluşturma, özünü inşa etme düşüncesi Hikmet'in tuhaf, absürt, acıklı hallerinde dışlaşır. Hikmet'in kendini bulma yolunda attığı adımlar, romanın tamamına yayılır. "Kendimize acıyacağımıza kendimizi tanıyalım albayım,' dedim. 'Kendini tanı derler ya; bu sözün gerçek önemini kavrayalım.'" Atay'ın kahramanına "Benol" soyadını seçmiş olması bu bağlamda hatırlanmalıdır.
Oğuz Atay’ın «düşünen insan»ı
ne tam anlamıyla organik bir parçası olabildiği, ne de büsbütün kopabildiği bir
toplumda yaşamaktadır. Bu toplum eski - yeni, Doğu - Batı, düş - gerçek,
duygu - düşünce, kadın - erkek gibi çatışmalardan kaynaklanan yoğun bir
kargaşanın içindedir. Bu toplumdaki insanların yaşama biçimlerini, duygu ve
düşünce yapılarını sözünü ettiğim kargaşayı oluşturan sayısız ayrıntı
koşullandırmaktadır. Romanın kahramanı Hikmet Benol kargaşanın
temelinde yatan gerçekliği araştırırken sürekli olarak birer ipucu gibi gördüğü
bu ayrıntılara takılır. Düşünen bir insan olarak gerçeklerle ilgilenmenin
tehlikeli bir tutum olduğunu görür. Her şeyden önce, gerçeklerle içtenlikle
ilgilenmek toplumu yönetenlerce tehlikeli sayıldığı için, Hikmet Benol da
gerçeklerle oyun oynuyormuş gibi ilgilenme yolunu seçer. Oğuz Atay’ın
«düşünen insan»ı böylece «oynayan insanca dönüşmüştür. İnsanın
«oynayan bir varlık» (Homo Ludens) oluşu Rönesans’ın başından beri kendi
yeteneklerini sınaması için bir çıkış noktası olmamış mıydı? Shakespeare bu
yüzden «Bir sahnedir bütün dünya,» dememiş miydi?
okuduğum en iyi psikolojik romanlarda ilk 5'in içine mutlaka girecek bir kitaptı. Oğuz atay'ın eşsiz eseri... hikmet benol'un iç sorguları şeklinde hüsamettin albay(ım) la diyologları ve monologları şeklinde seyreden bir eser. Kitapta beni derinden etkileyen çok fazla yer oldu. Altını çizdiğim, deftere not ettiğim sayfalarca alıntı oldu. Ama en beni en çok etikeyen alıntıları buraya da eklemem istiyorum belki bu alıntılardan etkilenip kitabı okumaya karar veren kişilere vesile olurum
sev-mek! sadece bir eylemden ibaret midir yani? bu eylemin geçtiği bir cümlenin öznesi olamaz mıyım ben de? kalsın, onu da istemiyorum. susmak istiyorum. ölmek öyle yakın ki halime. hayatla dalga geçer gibiyim. sanırım ben düze çıkmayı başaramayanlardanım. ölmek başlı başına asil bir eylem nasılsa. zamana karşı bir duruş, bir baş kaldırış, gülüşlere karşı bir haykırış. her şeye rağmen bir çekip gitme hali. gidiyorum, susuyorum o halde ben de. sahi kalsam, anlatmamı istemez miydiniz? pekala. siz bilirsiniz. zaten, “kelimeler… kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.”
fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? “yok.” peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: “nasıl?” kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Tehlikeli Oyunlar | Oğuz Atay
Kitap Açıklaması
Kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini, kendini dönüştürmesinin hayati bir sorun olarak algılamaya çağıran, çarpıcı ve sarsıca bir roman. Romanın başkişisi Hikmet Benol, toplumdaki yoğun kargaşanın temelinde yatan gerçekliği araştırırken, gerçeklerle içtenlikle ilgilenmenin toplumu yönetenlerce tehlikeli görüldüğünü seziyor ve "oyun oynuyormuş gibi" ilgilenmenin ve yaşamanın yollarını araştırıyor. Ve hem "tehlikeli" hem de "oyun"la dolu bir yolda gidebileceği son noktaya kadar ilerliyor.
"Hep korkmuşumdur albayım, sonuna kadar gidememişimdir."
Albert Camus gelip de yabancılaşmayı Oğuz Atay karakterlerinde görmeli :) Meursault ve Hikmet Benol. ‘Ben’ olamayan farklı farklı Hikmet’ler… Meursault’un kayıtsız yabancılaşması mı Hikmet’in gürültülü, saldırgan yabancılaşması mı… İki yazarı da çok sevsem de Oğuz Atay hep daha önde geliyor benim için.
Kitap boyunca elimde olmadan
Temel isteyen bir kitap olduğunu belirterek yazıma başlıyorum. Tehlikeli Oyunlar’ı okumak için bir takım deneyimlere sahip olmak gerekiyor bence. Oyun türüne hakim olmak ve birkaç Oğuz Atay kitabını çoktan bitirmiş olmak. Aksi takdirde kitabı anlamak, zihinde imgeler oluşturmak oldukça zor gelir. Başlarda anlamakta biraz zorluk çektiğim, iç ve
Böyle bir şaheser hakkında ne inceleme ne de yorumda bulunmak haddime bile değil ama içimden geçenleri belirtmek istedim..
Nihat: "Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz!" dedi.
Ömer, yalvarır gibi cevap verdi: "Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım..."
Nihat güldü: