…Tanrı bizi en büyük ödülle taçlandırmak için sadece ruhumuzun tenimizden ayrılmasını bekler. Öyleyse hayat bu kadar kısa bir süre sonra bitecekken ve ölüm bu kadar kesin bir şekilde mutluluğun -ve cennetin- kapısıyken, neden üzüntüyle boğulalım?’’
-Lanet olası hayat! En acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükâfatla sona ermemesi. Operadaki gibi zaferle değil, ölümle son bulacak olması.
Önyargılar, gündelik yaşantımızdaki bütün bu pislik ve iğrençlikler gereklidir, çünkü bunlar gübrenin kara toprağa dönüşmesi gibi zamanla faydalı bir şeye dönüşür. Kökeninde pislik barındırmayan iyi bir şey dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiştir.
Tek bir kişinin bile bir insan için ne anlama gelebileceğini hiç bilmiyordu, çünkü hiç yalnız kalmamıştı. İnsanları hissedilmeyen hava gibi değerlendirmişti her zaman…
Sızlanırcasına, ‘’ İnsan çıldırır kimsesi yoksa,’’ dedi. ‘’Kim olduğu hiç önemli değil. Yeter ki seninle olsun. Bak, dinle beni,’’ diye bağırdı kendini tutamayıp; ‘’ insan çok yalnız kalırsa tozutur, hasta olur sonunda!’’