…Tanrı bizi en büyük ödülle taçlandırmak için sadece ruhumuzun tenimizden ayrılmasını bekler. Öyleyse hayat bu kadar kısa bir süre sonra bitecekken ve ölüm bu kadar kesin bir şekilde mutluluğun -ve cennetin- kapısıyken, neden üzüntüyle boğulalım?’’
-Lanet olası hayat! En acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükâfatla sona ermemesi. Operadaki gibi zaferle değil, ölümle son bulacak olması.
Önyargılar, gündelik yaşantımızdaki bütün bu pislik ve iğrençlikler gereklidir, çünkü bunlar gübrenin kara toprağa dönüşmesi gibi zamanla faydalı bir şeye dönüşür. Kökeninde pislik barındırmayan iyi bir şey dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiştir.
Tek bir kişinin bile bir insan için ne anlama gelebileceğini hiç bilmiyordu, çünkü hiç yalnız kalmamıştı. İnsanları hissedilmeyen hava gibi değerlendirmişti her zaman…
Sızlanırcasına, ‘’ İnsan çıldırır kimsesi yoksa,’’ dedi. ‘’Kim olduğu hiç önemli değil. Yeter ki seninle olsun. Bak, dinle beni,’’ diye bağırdı kendini tutamayıp; ‘’ insan çok yalnız kalırsa tozutur, hasta olur sonunda!’’
Montaigne’in Denemeleri. Sararmış karton kapaklı kitabı tekrar okuyorum. Bu satırlar, insan yaşlanıp okuduğunda da güzel. ‘’ Hayatımızı ölümle ilgili düşüncelerle mahvediyoruz, ölümümüzü ise hayatla ilgili düşüncelerle.’’
...Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır.
Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.
“İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı”
Uzun bir süre susup yeniden konuşmaya başladı: “ Bir de bakarsın ki adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan.”
Başını önüne eğip sözünü noktaladı: “Önemli olan da budur.”
...Başka bir son düşünemiyordum. Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine..