Güzellik, haz ve kötülüğün aynı çizgide ele alındığı, estetik bir duruşun ahlaksızlığı örtebildiğini ileri süren, kötülüğün ruhtaki yansımasını dışından seyredebilmenin kimyasına vakıf olmayı anlatan bir kitap.
Çokça ruh, düşünce ve duygu analizi içeren bu kitapta, insanın yüz ifadelerindeki değişikliğin aslında hissettikleri ve yaptığı eylemler neticesinde belirlendiğini vurguluyor. Ayrıca insanın tapınma ihtiyacını güzelliği kusursuz olan bir insanla gidermesinin feci sonuçlarını da anlatıyor. Yitip gitmeye mahkum olan bir güzellik yüzünden bizi, biz ölene kadar terk etmeyecek olan ruhumuzu kirletmenin üzerimize yapışan isterik huzursuzluğunu anlatmaya çabalıyor.
Kötülüğün bazen en yakın dostumuz gibi etrafımızda dolaşabileceğini onunla beraber iyiliğin de aynı şekilde hayatımızda olduğunu, önemli olanın bizim hangisini seçtiğimiz olduğunu anlatıyor.
Kitabı okurken içimi korku dolu bir huzursuzluğun kapladığını da belirtmem gerekiyor. Kitabın kasvetli ve sıradışı havası (özellikle o mâlum gecedeki sisli hava) gerçekmiş gibi bizi içine alabiliyor. Bu da yazarın ne kadar profesyonel bir anlatıcı olduğunun kanıtı. Ve de bazı diyalogları okuduktan sonra insanın kalbini yoklaması gerekiyor çünkü Lord Hanry sinsi bir yılan gibi zehrini bizim de içimize zerk etmek istiyor. Oscar Wilde insanın sayısız kabuğunu kıra kıra insan içindeki iyiliği ve kötülüğü göz önüne sermiş ve bize alın biz buyuz demiş.