Kim ne derse desin, insanın insana ihtiyacı var. Bağ kurmaya, temas etmeye, birlikte gülüp birlikte ağlamaya, anlatmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı var. Günün sonunda, elimizde kalan en iyi şey bunlar oluyor.
Ağlamak negatif bir fiil değildir. Onu olumsuz yapan, insanın neye ve niçin ağladığıdır. Mevlana der ki, "Acizin ağlaması, ruhsuz kişinin ağlamasından farklıdır. Yakup'un Yusuf için ağlayışı, Yusuf'u kuyuya atan kardeşlerin ağlayışı ile bir midir?" (Mesnevi, Cilt 5).
Dünya ve nefs adına her şeyin olumlu gittiği durumların, manevi ilerlemeye ve terakkiye engel olduğunu bilen kamiller için, seçim daima dertten ve meşakkatten yana yapılmıştır.
İnsan kendini şimdiye çivilerse, başına gelen her şeyin en acılı tarafını yaşamaya mecbur kalır. Oysa Rabbimiz bize, dilediğimiz zaman geçmişin herhangi bir bölümünde, dilediğimiz zaman geleceğin herhangi bir parçasında yaşayabilme imkanını vermiş, geleceğe karşılık hayal, geçmişe karşılık hafıza kuvvetlerimizi bu konuda istihdam etmiştir.
Oyunun başında, hiç varyasyon yoktur. Taşları yerleştirmenin tek bir yolu vardır. İlk altı hamlenin ardından 9 milyon varyasyon ortaya çıkar. Sekiz hamleden sonra 288 milyar farklı seçenek belirir. Olasılıklar gitgide artar. Satranç oynamanın evrendeki gözlemlenebilir atom sayısından daha çok yolu vardır. Yani işler bayağı bir karışır. Oynamanın tek bir doğru yolu yoktur, bir çok yolu vardır. Satrançta olduğu gibi, hayatta da her şeyin temelinde olasılık yatar. Bütün umutların, bütün hayallerin, pişmanlıkların, yaşadığımız her bir anın.
Sabine’in ahşap kapıyı okşayan işaret parmağının o kristal kemiği yok mu, o hayat oluyordu işte Tommy için, o parmak bu kapıya her değdiğinde Tommy yerleri ve gökleri yaratan Tanrıya şükrediyordu, iyi ki başka biri değilim Tanrım, diyordu, iyi ki başka bir yerde değilim.