“Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine halen inanıyor ve heyecanını koruyor. Bu iki yan arasında ben ise eziliyorum.''
Sevgiyi muhteşem bir iyilikle, yücelikle birlikte düşünmek gibi evrensel bir hatamız var. Oysa bencil bencilce sever, zalim zalimce. Mori Morisso'nin da dediği gibi sevgi asla sevenden daha iyi değildir.
Oblomov içini çekti:
-Ah! Bu hayat, dedi.
+Nesi varmış bu hayatın?
-İnsana rahat vermiyor. Başını derde sokuyor. Ne olur, şöyle bir yatıp uyuyabilsem.
Hiç kalkmadan...
İnsan niçin yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor; günün geçmesini, gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor. Bugün nasıl yaşadım, sorusuna cevap vermeden uykuya dalıyor, ertesi gün gene aynı hayat.
İçinde olup bitenlerden haberi yoktu kimsenin. Eşi dostu sanıyordu ki onun bütün derdi yemek, içmek ve uyumaktan ibaret,
İçindeki fırtınayı kimse bilmiyordu.
Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum:
Onu gördüm - görmedim, göreceğim - görmeyeceğim, gelecek - gelmeyecek..
Şiir, acıdan dili tutulanların dilidir.
-Acı ekilen bir ülkenin toprağından, ancak şiir biçilir.
Bu topraklarda ilaç diye sadece şiir içilir.
-Şiir yaraları sarmak içindir.
Ve her kadın bir şiir bekler
Yazdınız mı erkekler?