Güç, güç ve güç! Yediden yetmişe güç!
Mevzubahis "güç" ise herkes birer canavar ve öldürücüdür. Çocuklar bile!
1954 yılında yazılan Sineklerin Tanrısı, işte bunu bize gösteriyor.
Issız bir adada güç savaşı, bu savaşın etkilerini, neden ve sonuçlarını akıcı, anlaşılır bir dille anlatmaktadır.
Güç üstünlüğü, insanı, insan hafızasını, insan kalbini öylesine pençesine alıyor ki benlik duygusundan uzaklaştırıp geçmişini tanıyamaz hâle getiriyor.
Issız bir yerde de yaşasak, yasalar ve kurallarla yaşarız. Geçmişimizle birlikte özgürlüğümüzü de unuturuz. Özgür sanarız kendimizi ama değilizdir; dayatılanlarla ve bunlar sonucu oluşan korkularımızla;ben, ben ve ben diyerekten güya korkusuzca yaşarız.
Geçmiş, özgürlük, düşünce ve ifade özgürlüğü, ben, öteki, güç, üstünlük, kurallar ve yasalar, insan,değerler, iyilik, kötülük; ne demektir bu kavramlar, nasıl işler, nasıl hareket eder? Alışılagelmiş tanımlarla açıklanamaz bu kavramlar değil mi? Asıl soru da şu: "Doğuştan mı, sonradan mı öğrendik tüm bunları?" Sonradan! Bize dayatılanlarla, kafamıza vura vura zihnimize sokulan değerlerle! Bedensel güç, fikirsel güç, toplumsal güç, bireysel güç. Peşi sıra güç!! Ve "insan" tabii ki! İNSAN!!!
Yazar kitapta, insan ve insanın güç hırsını, bu uğurdaki değişkenliğini çok iyi işlemiş. Mutlaka okumalısınız sevgili okurlar.
Gerçek şu ki; yürümeyi öğrenememiş insanlarız. Hiçbir şeyin bilincinde olmayan hayvanlarız.
Güç kimde ise büyük balık odur, ve büyük balık küçük balığı her zaman yer.