Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi

Metin Özbek

50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi Gönderileri

50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi kitaplarını, 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi sözleri ve alıntılarını, 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi yazarlarını, 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Y-DNA Adem
Ayrıntılı biçimde incelenmesi önemli olan bir diğer genetik materyal Y-kromozomudur. Bu da annedeki mtDNA'nm babadaki karşılığıdır. Çünkü sadece erkekte bulunur ve babadan oğla geçer. Bir başka deyişle baba soyunun evrimini izlemek için kullanılır. Y-DNA da mtDNA kadar insan topluluklarının tarihöncesindeki göç yönleri hakkında çok önemli ipuçları verebilir. 2000'li yılların başında moleküler genetik alanında kaydedilen yeni gelişmeler sayesinde Y kromozomu üzerinde çok sayıda mutasyon keşfedildi. Böylece, Y-DNA varyasyonunun ayrıntılı biçimde incelenmesinin kapıları açıldı. Bu araştırmalar sayesinde yeryüzünde farklı coğrafyalarda yaşayan modern insan topluluklarının ortak atasının 60 bin-100 binyılları arasında Afrika'da ortaya çıktığı sonucuna varıldı. Bu ortak ata da "Y-DNA Adem" olarak adlandırıldı. O halde, anasoy ya da babasoy seceresi, moleküler genetiğin verdiği bilgilerle yola çıkıldığında, aynı adresi (Afrika) ve aşağı yukarı aynı zaman dilimini gösteriyor.
Sayfa 144Kitabı okudu
Mitokondriyal Havva
Genomun kalıtımı hücredeki çekirdeğin DNA'sında olduğu gibi anne ve babadan gelen (rökombinasyon) ortak bir kalıtım değildir, genlerin sadece anne tarafından bir sonraki kuşağa aktarılmasıyla belirlenir. Bireylerarası varyasyon kaynağının tek göstergesidir. mtDNA'nın bu özelliğinden hareketle sapiens türünde ana tarafından soyağacı oluşturulmuş ve yaşayan tüm insan topluluklarmdaki mtDNA tiplerinin tümünün vaktiyle Afrika'da 150-200 binyıl önce yaşamış olan tek bir ortak ataya kadar götürülebileceği görüşü benimsenmiştir. Günümüzde bu görüş "mitokondriyal Havva" olarak bilinmektedir. Ancak yeryüzünün değişik coğrafyalarında! tüm modern insan topluluklarının kökenini Afrika'da vaktiyle yaşamış olan bir ortak anaya bağlama anlayışı günümüzde bazı kavram kargaşalarını da beraberinde getirmiştir
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Modern insanın ilk nerede türediği konusunda bir değerlendirme yapmak için, genlerimizdeki mutasyonlara bakılabilir. Bu alanda atılması gereken ilk adım ise günümüz insanlarında mitokondriyal DNA (mtDNA) genomunu ayrıntılı biçimde incelemektir. Bu küçük, kompakt ve sirküler molekülün birçok yararlı özelliği vardır. MtDNA hücrenin stoplazması içerisinde yer alır. Her insan hücresi binlerce mitokondriyal genom içerir. Bu da onları izole etme ve rahatça analizlerini yapma olanağı sağlar. Bir kuşaktan diğerine değişim sadece mutasyonlar sayesinde mümkündür. Mitokondriyal DNA'nın evrim hızı yüksektir. Dolayısıyla mtDNA'daki mutasyon derecesine bakarak hem bir toplumun içindeki hem de toplumlararasmdaki değişme hızı belirlenebilir.
Sayfa 142Kitabı okudu
Neandertaller kadın iskeleti de en az erkeğinki kadar güçlü bir yapıya sahiptir. Bu anatomik verilerden hareketle, Neandertaller günlük yaşantıları hakkında bazı değerlendirmeler yapılmaktadır; şöyle ki, kadın her zaman mağarada kalıp çocuk bakımı ya da yemek pişirme gibi günlük işlerle uğraşmıyor, erkeklerle bizzat ava katılıyor, onlar gibi av peşinde koşuyordu. Kadın ve erkek arasında belirli bir işbölümü yoktu, ama sıkı bir dayanışma vardı. Grup içinde kadın da erkek kadar söz sahibi olduğu tahmin edilmektedir. Onun güçlü bir toplumsal statüsü vardı. Hiçbir zaman ikinci planda kalmadı. En kaliteli besinlerden eşit ölçüde yararlanıyordu. Ölüm yaşı ortalaması erkeğinkiyle aynıydı. Yaşam beklentisi erektus atalarınkine oranla fazla olduğu için, doğurganlık yaşma ulaşma şansları fazlaydı.
Sayfa 128Kitabı okudu
Homo sapienslerin ilk temsilcilerinden ayırt etmek çok zordur. Ara formlar her zaman oldu; bu da insan evriminin en güçlü kanıtıdır. Böylece bir devir kapanırken Homo sapiens adı verilen yepyeni bir insan türünün dönemi başlıyordu. Gerekli besin kaynaklarının aranması, daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak uğruna geliştirilen araç ve gereçler, verimli bir av için en etkin silahların ve stratejilerin belirlenmesi, olumsuz iklim koşullan karşısında sürdürülen mücadele gibi sonu gelmeyen bir yaşam kavgası yeni bir insan türünün ortaya çıkmasına olanak verdi.
Sayfa 117Kitabı okudu
Homo sapiens türünün ilkel formlarına doğru evrimleşme aşağı yukarı 200 binyıl önce başladı. Artık Homo sapiens öncesi formlar yavaş yavaş tarih sahnesinden çekiliyor ve yerlerini hem kültürel, hem de anatomik yönden daha gelişmiş insanlara bırakıyordu.
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
İnsansıların fizyolojik özellikleri iskelet sisteminden anlaşılamadığı için bu yönleriyle onları pek tanıyamıyoruz. Ailemizin bu ilk temsilcilerinde örneğin ilk adet görme yaşı kaçtı? Kadınların hamilelik süreleri ne kadardı? Kaç yaşında menopoza giriyorlardı? Menopoza girme yaşı eğer günümüzdeki gibiyse, ortalama 18-20 yaşlarında ölen insansılar belki de menopoz olayını yaşama fırsatı bulamıyordu.
Australopitekus
Erişkin insansılarda (Australopitekus) tespit edilen en küçük beyin hacmi 400 cm³'tür. Dik duruşla beraber, başın gövdeyle olan ilişkisi yeni bir konuma geçmiş olmaktadır. Dolayısıyla, kan dolaşımı sistemi de, iskeletin diğer bölgelerinde olduğu gibi, ortaya çıkan yeni düzene uyum sağlamıştır.
İnsan Maymundan mı Geldi?
İnsan ve şempanze, yeryüzünde aynı zaman dilimi içinde yaşamaktadır. Bu iki türün cinsleri olduğu gibi aileleri de farklıdır. Dolayısıyla "İnsan maymundan geldi" söylemi bilimsel açıdan hatalıdır. Paleontolojik veriler ve moleküler genetik kanıtlar bu tür saçmalıkların kesinlikle önünü tıkamıştır. Yanlışlık önce maymun sözcüğünün kullanılmasından kaynaklanmaktadır. İnsan ve şempanze primat takımının birer üyesidir. Bu takım içinde 50'ye yakın cins ve en az 200 de tür vardır ve bunların her biri, sahip oldukları bazı ortak biyolojik özelliklere rağmen, davranış, fizyolojik ve anatomik ayrıntılarıyla büyük bir çeşitlilik gösterir. Biz ise tüm bu çeşitliliği bir maymun sözcüğüyle kestirip atmışız. Darwin'i yanlış anlamamız da işte bu noktada başlıyor. İnsan ve şempanze hiçbir zaman aynı evrim çizgisi içinde olmadı ve insan şempanzeden evrimleşmedi. Bir başka deyişle spesifik anlamda şempanze insanın ata türü olmadı. Şempanzenin ve insanın dahil olduğu aileler aşağı yukarı yedi milyon yıldan bu yana bağımsız ve ayrışık evrim süreçleri izledi. Ortak atayı temsil eden türlerden bazıları evrim geçirerek şempanzeyi, diğer bazıları da insan ailesinin ilk cinslerini meydana getirdi. Ortaklığımız sadece üst aile düzeyinde, üçüncü zamanın miyosen zaman dilimi içinde sınırlı kaldı. Kısaca, şempanze insanın atası değil kuzenidir.
Daima bir değişim ve yenilikle işlemeye devam eden evrim sürecinin üç unsur üzerine temellendiğini görmekteyiz. Bunlar sırasıyla mutasyon, varyasyon (genetik çeşitlilik) ve doğal ayıklanmadır. Evrimin işleyişinde devreye giren bu üç temel faktörün ardışık bir düzen içinde işlediğini görürüz; bir başka deyişle mutasyon olmadan genetik çeşitlilik ortaya çıkmaz, genetik çeşitlilik olmadan da doğal ayıklanma süreci işlevini sürdüremez. O halde bu üç unsurdan birinin işlevselliği bir öncekinin var olmasına bağlıdır.
Reklam
Dian Fossey
Şempanzelerin en yakın akrabası sayılan gorilleri Dian Fossey adlı bir kadın araştırmacı sayesinde daha iyi tanıdık. Yaklaşık 15 yıl boyunca Ruanda'nın dağlık yörelerinde gorillerin arasında, onlardan biriymiş gibi yaşamayı başaran Fossey çok ilginç gözlemlerde bulundu. Goriller gibi parmaklarının dışına basarak yürüdü. Yabani bitkileri ağzında çiğnedi. Tıpkı onlar gibi ağaca yuva yapıp geceyi geçirdi ya da göğsünü yumruklayarak onların davranışlarına ortak oldu. Gorillerin birbirlerine baktıklarını, yardım ettiklerini, yavrularını çok iyi koruduklarını ve son derece sevecen primatlar olduklarını yine bu sabırlı araştırmacının gözlemlerinden anlıyoruz. Sayıları giderek azalan goriller için verdiği mücadele yerel yetkililerin bazı çıkarlarına ters düştüğü için, ne yazık ki ormanda yalnız yaşayan Fossey'i, bir gece, uykusunda iken 1985 yılında öldürdüler. Bilim dünyası değerli bir araştırmacıyı, dağ gorilleri ise yakın dostlarını kaybetti.
Sınırsıza yakın bir potansiyel mevcut; peki bunu mümkün kılan ne olabilir? Gerçekten de anatomimizin bu sıradanlığına karşın, bizi tüm canlılar dünyasının biricik yaratığı yapan ayırt edici bir özelliğimiz var; beynimiz. Tabii her canlının bir beyni vardır, ama diğer canlıların beyni biz insanlarınkiyle boy ölçüşemeyecek kadar basit bir yapıdadır. Hayvanlar âleminde beyin korteksi (kabuğu) en gelişmiş tür insandır.
İnsanın biyolojik yönünü ön plana çıkardığımızda onu tanımlamakta pek zorlanmayız. Kültürel yönü ise oldukça karmaşık bir görünüm sergiler. Çok iyi tanıdığımızı sansak da, her zaman bilinmeyen, keşfedilmeyen bir yanı hep kalmıştır.
İnsan, düşünen, olaylar karşısında kafa yoran, bilimi ve sanatı yaratan, kendine özgü iyilik ve kötülük kavramlarına sahip, kanunlar yapan ve bunları uygulayan bir varlıktır. İnsan çevresini değiştirdikçe devamlı kendi de değişir. Yarattığı her düzeydeki kültürel ürün, onun dünyasının ne denli zengin, karmaşık ve çeşitli olduğunun bir
117 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.