Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alnımdaki Işık

Mehmed Alagaş

Alnımdaki Işık Gönderileri

Alnımdaki Işık kitaplarını, Alnımdaki Işık sözleri ve alıntılarını, Alnımdaki Işık yazarlarını, Alnımdaki Işık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, bizleri bu dünyaya keyfimize göre yaşamamız için göndermemiştir. Karşılığı cennet ya da cehennem olan bir imtihan dünyasıdır bu! Bu imtihanın boyutları, bu imtihanın çerçevesi ise bazı kimselerin zannettiği gibi muayyen vakitlerde namaz kılmak, muayyen vakitlerde oruç tutmaktan ibaret değildir. Daha açık bir ifadeyle şanı yüce Rabbimiz, bu insanlara "Muayyen vakitlerde namaz kılın, bu vakitlerin dışında istediğinizi yapın" gibi bir serbestlik vermemiş, insanları böyle bir başıboşluğa terk etmemiştir. Çünkü İslam'a göre Allah'a kulluk, muayyen vakitleri değil bütün bir yaşamı kuşatan, bütün bir yaşamı kapsayan kulluktur. Dolayısıyla şanı yüce Rabbimiz biz insanlara sadece namazla, sadece oruçla ilgili hükümler değil, tüm yaşamımızla ilgili hükümler indirmiştir. Nitekim Kur'an-Kerim'i açan ve okuyan her insan, yaşam ve yaşam tarzıyla ilgili bu hükümleri görür.
Sayfa 95 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Din bir yaşam şeklidir. İslam dini bazı kimselerin zannettiği gibi yirmi dört saatimizin muayyen vakitlerine değil, yaşadığımız yirmi dört saate müdahale eden, ışık tutan, denetleyen, disipline alan bir dünya görüşü, bir yaşam tarzıdır. Nitekim dinimizin asli kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman, Kur'an-ı Kerim'de bütün bir hayatımızı kuşatan, bütün bir hayatımızı denetleyen hükümlerin, kanunların bulunduğunu görürüz. Çünkü din budur. Çünkü din, bu genişlikteki bir yaşam tarzıdır. Dolayısıyla din dediğimiz zaman bunu anlamamız gerekir. Her din bir dünya görüşü, bir yaşam tarzı olduğu gibi, her dünya görüşü her yaşam tarzı da bir dindir. Putperestlik bir dindir, mecusilik bir dindir, insanlara belirli bir yaşam tarzı dayatan her ideoloji, her izm, bir dindir. Adamı öylece dinliyordum. Söylediklerini anlamaya çalışıyor ve anlıyordum. Din kelimesine oldukça geniş bir tanım getirmişti. Dünyada genel olarak iki çeşit din vardır. Hak din ve batıl dinler. Beşer kaynaklı bütün ideolojiler, bütün izmler, bütün dinler batıldır. Birçok batıl din olmasına rağmen bir tane, sadece bir tane hak din vardır. İslam!
Sayfa 88 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
-İsmail'in söylediği gibi! Arkadaşımın durumunu görünce hepimizin öleceğini daha iyi anladım. -İlginç! -İlginç olan ne? Öleceğimi anlamam mı? -Hayır! Arkadaşınızın hastalığından böyle bir ders almanız. Biraz şaşırmıştım. -Anlayamadım. -Günümüz insanları başkalarının hastalığından değil, başkalarının ölmelerinden bile ders almazken, sizin bu durumuzu hayretle karşıladım.
Sayfa 69 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Müşteriler gelmişti. İsmail bana bir çay daha söyleyerek müsaade istedi. Bir aile grubuydu gelen. Herhalde nişanlık ya da damatlık elbise alacaklardı. Damat olduğunu zannettiğim genç birkaç elbise giymiş, hiçbirinin beğenmemişti. Bu gence bakarak ''Son giysin, kefen olacak delikanlı'' dedim içimden. Kefen giydirilirken hiç bir mevta mızmızlık yapmıyor, şimdi olduğu gibi. ''Yok efendim şu renk olsun, şurası şöyle, burası böyle olsun'' demiyorlardı.
Sayfa 67 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Allah'la karşı karşıya gelmiş, Allah'a döneceğimi anlamıştım. Bu anlayışla fark ettiğim en önemli gerçek ise, halkın değer verdiği servet ve itibar gibi şeylere, bütün mülkün, bütün kainatın yegane sahibi olan Allah'ın değer vermediği idi! Dolayısıyla halk nezdindeki itibarım, hak nezdinde devam etmemişti!. Hak nezdinde değerli olan yegane şey, O'na kulluktu!. Kulluğun gereğini yerine getirmektir. Açık söylemek, açıkça itiraf etmek gerekirse, hak nezdindeki terazinin bir kefesine benim gibi bin patronu, diğer kefesine kulluğun gereğini yapan bir işçiyi koysalar, hiç kuşkusuz ki bu bir işçi, benim gibi bin patrona ağır basacaktı! Dolayısıyla büyüklenmeye, dolayısıyla kibirlenmeye hiç gerek yoktu. Nefsime zor gelse de Allah'a kulluğun gereğini yapacak, beş bin sıkıntıyla da karşılaşsam bu beş vakit namazı kılacaktım! Sımsıkı tuttuğum bu ipi bırakmaya hiç, ama hiç niyetim yoktu!.
Sayfa 63 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
İçkiye tövbe etmiş, beş vakit namaza başlamıştım. Önceleri rahatsız oldum. Bütün bunları öleceğimi bildiğim için, ölüm korkusuyla yaptığım düşüncesine kapıldım. Hiç hoşuma gitmeyen bu düşünceye bir sure karşı çıkmaya, bu düşünceyi inkar etmeye çalıştım. Fakat başaramadım!. Çünkü işin aslı buydu! Öleceğimi bildiğim için içkiye tövbe etmiş, öleceğimi bildiğim için beş vakit namaza başlamıştım. Daha sonra kabullendim bu düşünceyi. Hem bu düşünceye ne diye karşı çıkacaktım ki!. Zaten Allah bütün insanlara öleceklerini bildirmiş, bütün insanların her an ölüme hazır olmalarını istemişti. Öleceğini bilerek ibadet etmek zaten her Müslümanın yapması gereken bir şeydi.
Sayfa 60 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu kabristanı dolduran binlerce insan, hiç kuşkusuz ki bir zamanlar cadde ve sokaklarda oradan oraya koşuşturan insanlardı. Bir yerde yarım saat oturdukları zaman sıkılan, ne yapacaklarını şaşıran bu insanlar, uzun yıllardır aynı kabirde, aynı şekilde, aynı sessizlik içinde öylece yatıyorlardı. Kabirdekilere bakarak tekrar, tekrar tekrar düşünmeye başladım!. Acaba bu mevtalar gamsız, bu mevtalar tasasız, bu mevtalar kaygısız mıydı! Bu sorularla mezarlara teker teker baktım. Sorularımın cevaplarını yine bu kabirlerden, yine bu kabirdekilerden duymak istiyordum!. Hayır!. Vallahi hayır!. Hiçbiri gamsız, hiçbiri kaygısız değildi!. Kabirdekilerin hepsi, kıyamete kurulmuş bir saat, mahşere gerilmiş bir ok gibiydi! Hepsi nefesini tutmuş, hepsi pür dikkat kesilmiş, hepsi o anı, tekrar dirilecekleri o anı bekliyorlardı! Kaskatıydı hepsi! O ana yönelik dikkatlerinden, o ana yönelik heyecanlarından katı, kaskatı olmuşlardı!. Yüzleri ve bakışları farklı farklıydı! Kiminin son tebessümü, kiminin son pişmanlığı, kiminin son gözyaşı donmuştu, donakalmıştı yüzünde! Hepsi öylece, öylece bekliyordu.
Sayfa 58 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Her yere yüzümüzü dönmek, bastığımız yere bakmak, gittiğimiz yeri görmek isterken, kabirlere, kabirdekilere neden bakmıyoruz? Gün be gün, an be an gittiğimiz bu istikamete neden sırtımızı dönüyor, neden geri geri gidiyoruz ki! Yüzümüzü dünyaya döndüğümüz zaman, durduğumuzu, dünyaya demir attığımızı, kabristana ve kabristandaki çukurumuza yaklaşmadığımızı mı zannediyoruz!. Bu sorunun cevabını kabirdekiler veriyor, "Evet öyle zannediyorsunuz!. Evet öyle zannediyorduk! Doğru bir cevaptı bu! Zaten herkes, zaten her şey doğru söylüyordu bu kabristanda!. Burası başka, gerçekten bambaşka bir alemdi. Her şey sessiz, her şey durgundu bu alemde!. Burada her şey bu sessizlikle, burada her şey bu durgunlukla anlatılıyordu!
Sayfa 57 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Kabristanın içinde ağır ağır dolaşmaya, kabirleri ve kabirdekileri düşünmeye devam ediyorum. Ne ben bunlara, ne de bunlar bana uzaktı! Ölüme yakın bir insan olarak, kabirdeki mevtaları daha iyi anlıyor, onları daha yakından hissedebiliyordum Bir süre sonra kabirdekilerin gözüyle dışarılara, dışarıdakilerin gözüyle kabirlere baktım. Heyhat! Hayretten irkilmiştim! Birbirinden ne kadar ayrı, birbirinden ne kadar farklı bakışlardı bunlar! Baktığını gören, gördüğünü anlayan bakışlar, hiç kuşkusuz ki kabirdekilerin bakışlarıydı! Çok net, çok açık, çok berrak bakışlardı bunlar. Ölü gözlerdeki bu canlı bakışlar, dünyayı ve dünyanın hakikatini gören bakışlardı! Dışarıdakilerin bakışları ise en iyimser tabirle birer mevta bakışıydı! Canlı gözlerin ölü bakışıydı bunlar! Dışarıdan kabristana ve kabirlere bakan bu insanlar, görülmesi gerekeni değil, görmek istediklerini görüyorlardı! Bazısı mezarlıktaki ağaçları, bazısı mermerleri, bazısı mezarın üstündeki toprağı görüyordu! Derin düşündüğünü zanneden bazı kimseler ise toprağın altına iniyor ve kefenlenmiş mevtayı görüyordu! İyi ama o kefeni, o örtüyü açmamız, o kefenin içindekine bakmamız gerekmez mi?
Sayfa 57 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
Fabrikadan erken ayrılmış ve garip bir istek ile doğruca kabristana gelmiştim!. Kabristanın girişinde biraz duraksadıktan sonra içeriye girdim. Yakın bir tarihte cenaze arabasıyla geleceğim bu kabristana şimdilik canlı olarak giriyordum! Burası kabristandı, burası herkesin geleceği son ikametgahtı! Kabristanı ağır adımlarla dolaşmaya başladım. Etrafıma büyük bir hayretle bakıyor, her şeyi görmeye, her şeyi anlamaya çalışıyordum. Daha önceleri işyeri veya fabrika yapacağımız arsaya gelir, arsanın bulunduğu yeri ve çevreyi etüt ederdim. Şimdi ise çok farklı düşüncelerle, çok farklı bir etüt içindeydim! Mezarlık sakin bir yerdi!. Mezarlıklar arasında yürürken ve mezardakileri düşünürken, canlı olduğumu ilk kez fark ediyor gibiydim! Canlılık hayret verici bir şeydi! Herhangi bir kayanın canlı gibi yürümesini, koşup zıplamasını görsek, hayretler içinde kalırız. Su, toprak, kaya gibi bir madde olan insanın yürümesini, koşmasını veya konuşmasını ise alışkanlıktan olsa gerek gayet doğal karşılıyoruz. Düşünce tembelliği içinde esneyerek "Canlıdır yürür, canlıdır koşar, canlıdır konuşur" diyoruz. İyi, iyi de bu can ne? Bu can neyin nesi. Herhangi bir kayaya can vermeye kalkışsak, can vermek bir yana, vermek istediğimiz canın ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu biliyor muyuz? Belki bu sorunun cevabını canlı olan bizler değil, canını yitirmiş olan bu ölüler, bu mevtalar verebilirdi!. Bazı şeylerin ne olduğu, belki varlığın- da değil yokluğunda anlaşılıyordu!.
Sayfa 55 - İnsan Dergisi YayınlarıKitabı okudu
706 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.