Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Altın Çağ

William Saroyan

Altın Çağ Gönderileri

Altın Çağ kitaplarını, Altın Çağ sözleri ve alıntılarını, Altın Çağ yazarlarını, Altın Çağ yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nerden bakılsa sen masumsum , kılına bile dokunamazlar , seni suçlu sayacak bir yar­gı kurulu daha ülkemizde nerde! Ama insanoğlu bu, napacağı , nedeceği hiç belli olmaz , ummadığın bir yerde kapan kurarlar sana, perişan ediverirler.
Reklam
Bir git gel, bir hay huy içinde, bildik bilmedik bir sürü adamın arasında in­san pestile dönüyor.
içinde 16 öykü bulunmakta (pdf)Kitabı okudu
1854 yılından bu yana en soğuk kış
Sabahları o soğukta yataktan kalkmak canıma okuyordu.
içinde 16 öykü bulunmaktaKitabı okudu
156 syf.
7/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Küçük Çocuklar
Orjinal adı “Little Children - Küçük Çocuklar” olan bu hikaye kitabını Tarık Dursun K. dilimize “Altın Çağ” ismi ile çevirmiş. Her ne kadar kendisi buna gerekçe olarak hepimizi için artık ulaşılmaz bir düş olan çocukluk çağını anlattığı için bu ismi uygun bulduğunu söylese de ben çevirmenimizle aynı fikirde değilim. “Altın Çağ” ismi ile gereksiz yere yaratılan heyecanlı, esrarengiz beklentinin kitabın içeriği ile hiç de uyumlu olmadığını söylemek zorundayım. Kitap, çocuk gözünden büyüklere hikayeler anlatıyor. Tümü günlük yaşamdan, çeşitli kısa hikayeler; aralarında bir konu ya da zaman bütünlüğü yok. Saroyan’ın çeşitli yerlerde yayınlanmış hikayeleri böyle bir kitap altında bir araya getirilmiş. Bir kısmı Saroyan’ın çocukluk anıları, kalanı ise kurgu. Anlatıcı koltuğunda hep çocuklar var ama hikayeye konu olaylar çoğunlukla büyüklerin hayatından. Çocuk gözünden 1920li yılların Amerika’sındaki gerçek hayatı görmek keyifli. Dönemin Hollywood filmlerinde “fırsatlar ülkesi” olarak sunulan Amerika’nın pek de öyle hissetmeyen, yoksul ve şaşkın göçmenlerini tanımak da güzel. Dili sade, akıcı; kısa sürede bitirilebilir cinsten. Okumazsanız çok şey kaybetmezsiniz belki, ama okursanız pişman olmazsınız.
Altın Çağ
Altın ÇağWilliam Saroyan · Cem Yayınevi · 19678 okunma
Akşamüstlerinin o insana acılar veren, sazların rüzgarla sallanıp çıkardığı sesleri, kurbağa­Iarın vıraklayışlarını, kuşların gamlı ötüşlerini; top­rağın ağır ağır soğuyan kokusunu, daha bir sürü ak­şamla sökün edip gelen nice yadırgatıcılıkları açık seçik duyuyordum.
Reklam
Anadolu coğrafyası varken Amerika dediğin ne ki?
Yeni bir ev yaptırdı, elektrik getirtti, bir gramofon aldı, bir de otomobil: Karısını, çocuklarını içine doldurduğu gibi şehre dondurma yemeğe, soğuk bir şey içmeye, ya da sinemaya gidiyorlardı. Yıllar akıp gitti böylece. Büyük oğlu liseyi bitirdi, diploma töreninde bulundu Serkis, yaşlı gözlerle oğlunu seyretti. Her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Yine büyük oğlu California'da doğmuş bir Ermeni kızıyla evlendi, düğünde Ermeni, Türk, Kürt havaları çalındı, şarkılar söylendi, danslar edildi; oğlu bir küçük bağ edindi, çiftine çubuğuna dört elle sarıldı. Bu da güzeldi, hoştu, iyiydi. İkinci oğlan birinciden daha yaman çıktı, liseyi bitirmekle kalmadı, Berkeley'e gitti, ordan da diploma aldı. Bu da çok iyiydi tabii. Her şey, her şey olağanüstüydü. Dünya, gözleri önünde durmaksızın değişiyor, yenileniyordu. Telefon. Otomobil. Traktör. Biçerdöver. Aspiratör. Buzdolabı. Radyo. Oğulları, kızları çatır çatır İngilizce konuşuyorlar, İngilizce yazıp çiziyorlardı, daha da bir yığın şey öğrenmişlerdi. Zamanlar değişmişti artık, çağ başka bir çağdı. Hâlâ yaslıydı Serkis, üzgündü. Niye, bunu bilmi yordu. Gultik'te de burdaki gibi her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Tek tek insanları tanırdı, ayrı ayrı dillerini konuşurdu onlarla. Arapla Arapça, Türkle Türkçe, Kürtle Kürtçe. Her birini yüzüyle gözüyle kaşıyla, huyuyla suyuyla bilirdi. Babaocağıydı orası, herkes lâfını anlardı; o onların dediğinden, onlar onun dediğinden. Amerika neydi ki? Amerika, dünya bir araya gelse Gultik'i unutturamazdı ona, hiç bir şeyi unutturamazlardı.
Sayfa 127
Adını sanını sordular Serkis'e. Serkis Haçaduryan, dedi. Gultik’liyim. Ah, ah Gultik, andıkça burnumun direği sızlıyor hep. Amerikaya geleli on beş ay oldu henüz, şaşkına döndüm. Esir gibiyim adeta. Boynum bükük, yalnızım. Beni bağışlayın babacı'm, dünyada bundan daha büyük düşkünlük sanmam ki, olsun. Yoktur.
Serkis içkiye verdi kendini, bir gece dut gibi olmuşken caddenin birinde bir Ermeni papazına yakalandı. Papaz, Serkis'i aldığı gibi evine götürdü. Oğlum, dedi. Söyle bakalım derdin nedir senin? Gultik'li köylücük homur homur: Çok yalnızım, dedi. Çok. Tanrı seninledir, dedi papaz. Serkis: iyi, hoş ya, dedi. Ben yine yalnızım işte. Konuşacak görüşecek bir insanım yok. Gultik'te hıristiyan müslüman herkesi tanırdım. Ah, ah küçük babacı'm, bilsen Gultik'te yaşamak ne güzeldi!... Sana bir kadın eş gerek, dedi papaz. İşte böyle hali keyfiyet babacı'm, dedi köylücük. İşte böyle böyle. N'olur bul bir kadın bana; güzel olsun, elinden yemek pişirmek gelsin, Ermenice bilsin, az buçuk Kürtçe, Türkçe ya da Arapça konuşabilsin. Hemen bul, hemen evleneyim.
Kardeşim Krikor, Karadeniz kıyılarındaki Trabzon şehrinde doğdu, daha doğrusu Amerika yolunda: Eşşekle at arası, eski dünya ile yeni dünya arasında denizler aşan bir gemide. Çocukluğu boyunca hiç bir yerde uzun bir süre kalamadı, kalmadı. Babamın doğduğu o küçük dağ şehrinden Trabzon'a ordan Marsilya'ya, Marsilya'dan Havre'a, Havre'dan New York'a, New York'tan da California'ya sürttü, taşındı durdu. Tabiî, iki gözü iki çeşme, ordan oraya kırk bin parçaya bölündü hep. Babam, 1874 yılında doğduğu şehirden kalkmış, California'ya gelmişti; 1908 yılında da ben doğmuşum. Babam, Ermeniceden Ingilizceye, eskiden yeniye, dağlardan ovalara inmiş çıkmış: çıkmış inmiş, dursuz duraksız. Bu bitmek tükenmek bilmeyen yokuşlara düzlere, düzlerden yeniden yokuşlara ancak ölümüyle bir doğru çizgi çekebilmişti. Bütün ömrünce düşlediklerine vardığını; aradığını bulduğunu hiç sanmıyorum.
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.