Kitaba geçen sene başlayıp, hiç sevmedigim için, artık okumaya da devam edemeyip yarım bırakmıştım. Dün tekrar elime aldım bitirmek için, bitirdim de, ama okurken şunu farkettim ki, benim kitabı sevmememdeki sebep zamanlama değil kitabın kendisiymiş. Sırf yarım bıraktığımı tamamlamak için okudum. Yazarın o kadar kasvetli, depresif bir kalemi var ki belki milyon tane verdiği mesajı var kitabın ama ben bu kasvetli yazım dilinden dolayı o mesaja odaklanamadım... Ve, kitapta cinsellik o kadar çok ön planda ki, bu beni aşırı rahatsız etti. Bu anlamda kağıt israfı olduğunu düşünüyorum. Okumayı düşünenler için de bu uyarıyı yapmış olayım.
Kitabın konusuna gelince de, kitapta Zebercet isimli yalnız, depresif bir karakter var. Dedesinden kalma bir otel var, bu otel ilk olarak konak olarak inşâ ediliyor buarada. Sonradan otele dönüşüyor. Otel rumlardan kalma bir otel, isminin Anayurt Oteli olmasından da, Zebercet karakterinin nasıl kendisiyle çelişen, kimlik bunalımı yaşayan bir karakter olduğunu da rahat anlayabiliyoruz.
Yusuf Atılgan, otel yönetmekle devleti yönetmeyi eşdeğer görüp, devlet yönetimini bir nevi otel yönetimi üzerinden anlatmış. Otele girip çıkan köylü, kentli, subay, her türlü insanın psikolojik tahlillerinini incelemiş.
Kitabı okumasam da bir şey kaybetmezmişim. Çünkü okurken ciddi anlamda bunaldım. İkinci bir kitabına da şans vermeyi düşünmüyorum. Herkese iyi okumalar dilerim.