Hüzünlü ve yabanıl bir orman, saltık sessizliği ruhu acıyla boğan, uyuyan bir koruydu. Tüm ağırlığıyla devinimsiz, kırışık yüzeyinde dolaşan bulutların koyu lekeleriyle hareli derisi iyice belirginleşen bir yıanın halkaları gibi şatoyu sımsıkı sarıyordu. Gökyüzünün bu düz ve beyaz bulutları sanki korkunç derinlikteki yeşil uçurumun üzerinden çok yükseklere doğru süzülüyordu. Bu yeşil denize bakıldığında açıklanması güç bir sıkıntı duyumsanıyordu.
.. sözün yansıması, güzelliğin parıltısı, sanki bu beklemede kalmış, ağır ve devinimsiz, her olayı en son patlama gücüne, en delirtici sonuçlara götüren bu insan yükünün yakınındaymış gibi düzensiz ve uzun titreşimler yaratırdı.
Her ikisi de uzun zamandır bilmeden bu kokuşmuş, muhteşem ve insan soluğundan daha keskin havayla beslenmekteydi; insan kondansatörü, aniden çakan şimşekler gibi durmadan birbirlerine coşkunun ve tehlikenin tüm sarhoşluğunu gösteren, insanın aklını karıştıran bu iki yüzün birleşmesinden doğar gibiydi.
Yaşamın ve güzelliğin armağanlarının, en coşku veren deneyimlerin, büyülü pırıltısıyla içlerine do an bu yansıtıcı ışığının tam altına getirilmedikçe onlar için değeri yoktu.
.
Sonsuz enginliği bir anda tarayan göze ne bir kuş ne de bir yelkenli sunan bu deniz, ..özellikle ölümü çağrıştıran boşluğu yüzünden katlanılmaz geldi. Çünkü parlak bir gökyüzünün altında tümüyle grimsi ve soluk bir beyazlıkta kalmasına karşın, yüzeyi çok düzgün bir biçimde kabarıktı.
İnsanın gözü, elinde olmadan kıvrımları izliyor, bakışlar karşı konulmaz bir biçimde, yalnızca korkunç ve boş akı görünen, iyice kabarmış yüzeyi insan ruhuna en dayanılmaz sorunları yönelten, gözbebeği geriye kaymış göz imgesini düşündürüyordu.
Sıvı öğe içinde koyun karmaşık kıvrımlarını pek az arayla izler gibi görünen ince beyaz çizgiler, zaman zaman sessizce kıyıya doğru ilerliyordu. O zaman insanın kulağı şaşkınlıkla su setinin yıkılmasına benzer korkunç bir çökmenin sesini algılıyor ve dana dili gibi serin, pürtüklü ve geniş sıvıdan oluşan bir dil kıyının kumlarını gıcırdatıyordu.
.
Doğal ve sezgisel biçimiyle tinsel yaşam masumiyetin ve güven veren yalınlığın görüntüsünü taşır, ancak ruhun özü daha yüksek bir şeyi özümleme koşullarını içerir.
Tinsel olan, doğal olandan, özellikle de hayvansal yaşamdan kendini bilme yüceliğine ulaşan ve kendi öz varlığını bilmeyle ayrılır. Bu ayrım da dönüşerek kaybolmalı ve özümsenmelidir, böylece ruh, barışa doğru yeniden utku dolu bir yola açılabilir. **Öyleyse uyum tinseldir**, yani düzeltme ilkesi yalnız ve yalnız düşüncededir. **Yaraya neden olan el, yarayı iyileştirendir de**."
Düşünce saf bir içgüdü değildir, aksine özellikle akıl yürütme ve düşünmeye olan eğilimi içerir. Çocuk masumiyeti, düşüncenin kendi kendisi için elde edilmesi gerektiğini anımsattığı için tatlı ve sevimlidir."
.