"Hiç kuşkusuz, yalnızlık çalışan anlaklar için tehlikelidir. Çevremizde düşünen ve konuşan insanlar bulunması gerekir. Uzun zaman yalnız kalınca, boşluğu hayaletlerle doldururuz."
Meşhur hikayeci Guy de Maupassant'ın on dört hikayesinden oluşan Ay Işığı kitabı onu ünlü yapan Toparlak hikayesi ile başlıyor. Bu hikayesinde işgale uğramış Fransa'dan bir kesit sunuyor ve bir insanların kendi özgürlükleri için yanlarındaki kişiyi nasıl kullandıklarını anlatıyor. Söz konusu kişi bir fahişe ama onun da insan olduğunu ve ona karşı öncesinde nasıl sonrasında nasıl davrandıklarını görüyoruz yol arkadaşlarının.
Kısa kısa diğer hikayelerinde halkın içinden olaylar okuyoruz. Maupassant da bilindiği gibi olay hikayesi yazarıdır ve bunu iyi başardığını söylemek lazım.
En beğendiğim hikaye kitabın sonundaki Horla hikayesi oldu. Deliliğin sınırında, günden güne kendini daha da kaybeden, vücudunun bir görünmez güç, Horla tarafından ele geçirildiğini, onun yönetimi ile hareket ettiğini hisseden, onu sürekli etrafında, evin içinde, odasında hisseden birinin hikayesini okuyoruz. Bu hikayeyi o kadar beğendim ki kitabı sadece bu hikaye için bile okumanız gerekir diyebilirim.
"Çok deliler gördüm ben; öylelerini tanıdım ki, akıllıydılar, tek bir nokta dışında, yaşamın her şeyi konusunda açık görüşlüydüler. Her şeyden açıklıkla, esneklikle, derinlikle söz ediyorlardı, sonra birdenbire düşünceleri deliliklerinin kayalığına çarpıp parça parça oluyor, dağılıyor, "delilik" denilen şu yükselen dalgalarla, sislerle, fırtınalarla dolu, tüyler ürpertici, azgın okyanusa gömülüyordu."