Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

mısra

mısra
@Nymphaea
Umut mu ? Umut her zaman var. Umutsuzluk diye bir şey yok. Deniz Gezmiş *1000Kitap premiumsuz
1680 okur puanı
Aralık 2015 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Yılmaz Güney'in sanat anlayışı
Yılmaz’ın sanatı politika ile nasıl iç içe gördüğünü kendinden dinlersek: “... Benim anladığım sanat, sınıf mücadelesinin en etkili ve en ihmal edilmez silahlarından birisidir. Ve emperyalizme, tefeci bezirgan, toprak ağası, gerici ortaklarına, revizyonistlere, oportünistlere, sözde marksist şovenlere, burjuva ve küçük burjuva milliyetçiliğine, her türlü gerici kültür, siyaset ve ideolojilere karşı acımasız savaş verir. Bize düşen tarihi görev: Halkımızın ve dünya halklarının; maddi, manevi esaretlerinin temel nedeni olan ve dünya halklarının gelişmelerini hayatın her alanında engelleyen emperyalizm ve burjuva uşaklarının, feodal kalıntıların, ekonomik, ideolojik, toplumsal, siyasal ve kültürel bütün gerici kuramlarına karşı uzlaşmaz bir savaş vererek; pençelerinden, boyunduruklarından kurtulmaktır. İşte ben bunun için yazıyor, bunun için sanat yapıyorum. Ve bu nedenle de halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır, diyorum. Gerçek devrimci sanatçı, memleketinin politik ekonomik durumlarıyla yakından ilgilidir. Kendisini bunun dışında gördüğü an, sanatçı niteliğini yitirir. Bir sanatçı eylemin dışında olduğu zaman, eski devirlerin sanatçısı olur. Yazar, bozar. O kadar!”
Sayfa 168 - Dönüşüm Yayınları
Reklam
"Ev değiştirir gibi iş değiştirir, yer değiştirir, ülke değiştirirdim. Ne oldu? Buraya geldim. Sonucun bu olacağını düşünememiştim. Artık kaçacak yerim yok. Nereye kaçacaksın ki? Kendinden kaçabilir misin?"
Sayfa 42 - Aras Yayıncılık
"Çocukluğumun büyük hayal kırıklığıydı mimoza. Karşıma koyar, saatler boyunca soluşunu seyrederdim. Yüreğim ezilirdi çaresizligimden. Bu çiçeğe hem tapar, hem de nefret ederdim. Tüm kısa süreli güzel şeylerin sembolüydü bu çiçek benim için. Şimdi sorsan, tek kelimeyle hayatımın sembolüdür derim."
Sayfa 42 - Aras Yayıncılık

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir şeylerin yıkıldığını fark ediyordu. Yıkılış kendi içindeydi.
Sayfa 17 - Aras Yayıncılık
1965'te Sukarno'nun düşmesi ile sonuçlanan ayaklanmada komünistlerin hemen hepsi öldürüldü. Liderleri Aidit de dahil olmak üzere. O zaman gazetelerdeki havadisler öldürülen insanların sayısını yüzbinlerle değil, milyonlarla veriyorlardı. İnanılması güç rakamlar, fakat yalan değil.
Sayfa 227 - Çağdaş Yayınları
Reklam
Gerçekte davanın din davası değil, siyasa ve ekonomik çıkar davası olduğu bundan da belli oluyor.
Sayfa 218 - Çağdaş Yayınları
- «Peki böyle bir vakitte ve niçin Kur'an okunuyor?» O zaman bana «bir yaşıma daha girdim» dedirtecek kadar acayip bir şey anlattılar. Ailenin (veya ailelerin) en büyüğü olan adam, öldükten sonra kıyamet günü gelinceye kadar ruhuna Kur'an okunmasını vasiyet etmiş. Bunun için yetecek kadar serveti vakfetmiş. Onun için her gün sabahtan akşama kadar durmadan Kur'an okunuyor. Meğer benim kulağıma gelen ses bu okunan Kur'an sesi imiş. Kur'an okunan yeri görmek istediğim için beni Kur'an odasına götürdüler. Bu oda, penceresi bir yanı açık dikdörtgen biçimi binaların ortasındaki meydana nazır. Kur'an okuyan adam bu pencerenin içinde okuyor, böylece hepsi Kur'an sesini duyuyorlar. Odada 12 tane hasır var. Her hafız pencerede okuyor bir saat. Onun sırası bitince başka bir hafız alıyor; sırası biten hafız gidip hasırının üstüne uzanıyor. Yemek zamanlarında uşaklar tabla getiriyorlar; boş olan hafızlar, Kur'an okunadursun, yemeklerini yiyorlar. Yan gülmekten, yarı hayretten çatlayacağım. Sanki Amerikan «mass production» usulü ile Kur'an okuma. Bilmem hiç bir Müslümanın aklına böyle bir şey geldi mi? Acaba adam hayatında böyle seri halinde günah mı işlemişti ki ahirete gidinceye kadar mezarında Kur'anın sayesinde kendini cennete hazırlamayı düşünmüş?
Sayfa 160 - Çağdaş Yayınları
(…) fakirlik aşırı derecede. Bu, kuzeydeki köylülerin bunlardan daha varlıklı olması demek değil. Fark, birinin yoksulluğun bilincine varmasında; ötekinin yoksulluğu bönlük, kapalılık, gelenekçilik ve din düşkünlüğünün uyuşukluğu içinde görmemesinde!
Sayfa 145 - Çağdaş Yayınları
İnsan emeğinden bol ve ucuz şey yok.
Sayfa 139 - Çağdaş Yayınları
Reklam
Sömestr tatili dolayısıyla Hindistan'ın güney dibine kadar yapılan bir seyahatten dönüyorum. Ama arada Agra, Luknow gibi şehirlere de daha önce gidip geldim. Çünkü burada bayramdan, tatilden ·bol şey yok. Bir defa din tatilleri: Hindu bayramları, Müslüman bayramları, bunların Sünni olanları, Şii olanları. Bizde bir gün ya da bir gecelik olan kandili Şiiler bir haftaya çıkarmışlar. Sonra devlet bayramları. Uluslararası bayramlar; yılbaşı tatilleri. Öyle ki, tatil olan günleri değil de tatilsiz günleri bellemek daha kolay.
Sayfa 95 - Çağdaş Yayınları
Bunlar hala Türklerin vazifesinin Avrupa'yı Müslümanlaştırmak olduğuna inanıyorlar. Peki, olsun bu diyelim. Fakat kendileri ne yapacaklar? İngiliz idaresinden kalma sahte gösterişlerle laklakiyat yapacaklar! Türk de kanını dökerek Avrupa'yı fethedecek. Onlar da koltuk kabartacaklar.
Sayfa 16 - Çağdaş Yayınları
Konferans yerine girince şaşırdım. Ön sıralarda oğlanlar oturuyorlardı. Arka sıralarda peçeli, bir kısmı da çadır içindeki kız öğrenciler.. Bana merak oldu. Bunlar ne diye gelmişlerdi? Söyleyeceklerimin ne manası olacaktı bu çadır altındaki kızlara? Ben bunları düşünürken, kürsüde beraber oturduğumuz bölüm başkanı ayağa kalktı. Sözde beni takdim edecekti. Uzun bir nutka başladı. Sanki oradakiler onu dinlemeye gitmişlerdi. Türkler İslamlığı Avrupa'ya yayacaklardı. Ta Viyana kapılarına kadar dayanmışlardı. Avrupa'yı İslamın kılıcı ile titretmişlerdi. «But the Turks finally failed» («Fakat Türkler sonunda muvaffak olamadılar.» Bu «they failed» sözcüğü en çok kullanılan sözlerden). Neden Türkler «failed»? Onu da izah etti. Çünkü İslamı yaymayı ihmal ettiler. Hakimiyetleri altına aldıkları kavimleri kılıç kuvvetiyle Müslüman etmediler.
Sayfa 13 - Çağdaş Yayınları
Yeni Delhi, 17 Ağustos 1958
Bu memleketin (Pakistan'ın) okumuşları, henüz bizim Tanzimat devrine bile gelmemişler. Okumuşların içinde çoğu · hala parmakları ile yer; kadınları çadıra benzer, baş tarafında gözler için hapishane kafesi gibi iki delik bulunan çarşaflar içinde dolaşır. Kuyu suyu içerler; konuşurken ayaklarını karıştırırlar. Fakat benim içerlediğim bunlar değil. Gerilik onların kabahati, suçu değil. Zamanla düzelebilir de. Benim asıl içerlediğim bu halleri aydınlarının görmemesi; üstelik bunları Müslümanlığın ideal modeli saymaları; bununla öğünmeleri! Bunları görmedikten başka, görenlere düşman olmaları; bunları beğenmemenin Müslümanlık düşmanlığı olduğuna inanmaları!
Sayfa 13 - Çağdaş Yayınları
293 syf.
·
Puan vermedi
Asya Mektupları
Asya MektuplarıNiyazi Berkes
8.2/10 · 23 okunma
6,2bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.