Doğrusunu söylemek gerekirse bu seri ile ilgili ciddi önyargılarım vardı ve uzun zamandır erteliyordum. Öngörümün tam aksine son derece akıcı ve sürükleyici bir roman okudum.
Hikaye kendi başına son derece sarsıcı, tasvirler yerli yerinde, karakterler gerçek. Kimin kim olduğu gayet belli, duygular Japon kültürünün normlarında açık seçik ifade edilmiş. Baştan sona Mişima’ nın derinliğini hissediyorsunuz.
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, Aristokrat bir aileden gelen Kiyoaki ile Satoko arasındaki imkansız aşk hikayesiyle birlikte, hem Taişo döneminin(1912-1926) sosyo ekonomik şartlarına hem de saray etrafında toplanan soyluların gücüne tanıklık ediyor. Öte yandan Honda ve Kiyoaki arasındaki gerçek dostluk ve toplum içindeki hiyerarşileri de çok başarılı bir şekilde işliyor.
Çevirmenin emeğini unutmayalım. Öyle pürüzsüz ve başarılı bir çeviri olmuş ki, hem eserin edebi dokusu canlı kalmış, hem de Türkçemizle hiç bir eğretilik oluşmamış. Sevgili Püren Özgören kim bilir ne çok emek vermiş kim bilir, Japon balığından kendisine sonsuz teşekkürler...
Aşağıya bir bırakıp, hiç zaman kaybetmeden ikinci kitaba başlayacağım.
‘Bedeniyle günah işleyen, öteki yaşamında bir ağaç yada ot; diliyle günah işleyen bir kuş yada başka bir hayvan olarak ruhuyla günah işleyense toplumsal sınıfın en alt düzeyinde yeniden doğacaktır.’