Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Balkan Savaşı

Aram Andonyan

Balkan Savaşı Sözleri ve Alıntıları

Balkan Savaşı sözleri ve alıntılarını, Balkan Savaşı kitap alıntılarını, Balkan Savaşı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kumanova Muharebesi
11 Eylül sabahı muharebe yeniden başlayıp Sırplar saldırıya geçerken, Manastır'dan sahra topları gelmişti fakat hiç kimse bu topları vagonlardan indirmemişti. Oysa ötede, özellikle toplarının güçsüzlüğü yüzünden, Osmanlı ordusu dakikadan dakikaya perişan oluyordu.
Asker güruhuna karışmış, bölge sakinlerinin varını yoğunu yüklediği binlerce kağnı İstanbul'a doğru yola çıkar. Bu, bütün bir halkın göçü, Türk'ün Asya'ya dönüşüdür.
Reklam
Her millete, herkese, hatta öz ailesine karşı bile kuşkulu olan Abdülhamit, kayıtsız şartsız güven beslerdi Arnavutlara. Gerçekten de, ayaklanma olaylarına rağmen, Arnavut unsur Osmanlı tahtına daima sadık kalmıştı. Yalnız bağımsızlık savaşında Yunanlılar safında savaşan Ortodoks Arnavut kahramanlar çıkmış, bunun dışında Arnavutlar, Avrupa Türkiye'sinde başkaldırmaya eğilimli unsurları zapt eden bir polis rolü oynamışlardır.
Manastır Muharebesi
"Çok kanlı ve amansız geçtiğini daha önce yazdığım Kumanova ve Perlepe muharebeleri, büyük Manastır meydan muharebesi yanında önemini kaybediyor. Türkler burada Plevne müdafilerinin efsanevi cesaretini ve kahramanca inadını gösterdiler ve Avrupa haritasından silinmeden önce, tam ve kesin yenilgilerine rağmen, şan ve şeref tacına layık olabildiler. Manastır'daki Türk subay ve erlerinin talihsiz cesareti önünde eğiliyorum. Onlar, kazanma ümidi beslemeksizin kahramanca dövüştüler. Onların kahramanlığı Sırpların şerefini de artırır. Perlepe zaferinden sonra, ikinci defa olarak karşılarında öyle bir düşman buldular ki, askeri bilgi bakımından kendilerinden aşağı ise de cesaret bakımından onların dengiydi."
Yanya savunması
Şubat başında, veliaht, Yanya müdafii Esat Paşa'ya bir mektup göndererek şehri teslim etmesini, boşuna kan dökmemesini teklif etti. Esat Paşa, Prens Konstantin'e şu cevabı yolladı : "Kumandanız altında bulunan askeri kuvvetin, benim kumanda altım altında bulunan kuvvetten üstün olduğunu görüyorum. Fakat yurdumun ve milletimin şerefi, son nefesime kadar dövüşmemi emrediyor. Dolayısıyla, teklifinizi reddediyorum."
Üsküp'ün düşüşü
3 Ekim'de, Kral Petar merasimle Eski Sırbistan başkentine girdi. Şehrin adı değişmiş, tekrar Skopje olmuştu. Belediye başkanı heyecanlı bir hitabette bulundu. Eski başkan Reşat Bey'de söz alarak ezcümle şunları söyledi : "Majeste, talih Osmanlılardan yüz çevirdi. Beş yüzyıl evvel kılıçla zapt edilmiş olan yerler majesteniz tarafından kılıçla geri alındı. İslam halkı adına majestenizi selamlar, hoş geldiniz derim. Ve yeni efendimize karşı itaatkar olacağımızı temin ederim." Kral şu cevabı verdi : "Yönetimim altında, Sırp halkı gibi Türk sakinler de hür yaşayacak, gelişip ilerleyebileceklerdir." Sırp metropolitinin daveti üzerine hep beraber tarihi kiliseye gidildi, Tanrı'ya ihsan eylediği zafer için şükredildi.
Reklam
Kumanova Muharebesi / Balkan Savaşı
I. Sırp ordusu Kumanova'da vakit kaybetmedi. Türklerin affedilmez bir hata işleyerek çekilme sırasında tahrip etmedikleri demiryolundan yararlanarak, Üsküp'e doğru yürümeye devam etti. Üsküp, Sırplar için en büyük önemi taşıyan şehirdi. Kumanova'da elde edilen zorlu zaferden sonra coşan Sırp ordusu, veliahtın komutası altında tarihi başkente yürürken, en ağır fedakarlıklara katlanmaya hazırdı ve bunu bekliyordu. Oysa, tek kurşun atmaya bile gerek kalmayacaktı.
Yunan ordusunun ilerleyişi
Bütün Yunanlılar ve Rumlar, şehrin düşmesinden az önce muzaffer orduyu karşılamaya hazırlanıyorlardı. Bir mağaza kırk bin bayrak yaptırıp hazırlamıştı. Prens Konstantin için Yunanistan'ın Napolyon'u diyorlardı. Türkiye'deki Rumların bu davranışı anlamlıdır. Zaten nüfusun büyük çoğunluğu Yunanlıları bu savaşta kurtarıcı olarak kabul etti. Ve Türkler, kendi toprakları üzerinde bile, sanki bir düşman ülkesindeymişçesine savaşıyorlardı. Kaldı ki, Rumlarla Türkler, Bulgarlarla Türkler veya Sırplarla Türkler arasında bir manevi kaynaşma imkanı hiç yoktu.
Osmanlı Ordusunun kötü şartlar altında geri çekildiğini gösteren bir başka delil de, Rumeli göçmenlerinin Istanbul'a doluşmasıydı. Üsküdar'da, Haydarpaşa'da ve genellikle İstanbul'un bütün büyük meydanlarında, ardı arkası kesilmeyen manda arabalarinin geçidi korkunç sefalet manzaraları sergiliyordu. Çokları, özellikle kadın ve çocuklar, belediyenin çöp arabalarına doluşmuşlardı. Göçmenlere tahsis edilen ekmekler de aynı çöp arabalarıyla taşınıyordu. Altı yüzü aşkın yıldan beri Avrupa toprağında yerleşmiş bu Türk nesli, cihangir atalarının altı yüzyıl önce Asya'dan Avrupa'ya geçerken taşıdıkları aynı kıyafeti, aynı zihniyeti taşıyarak, aynı arabalarla geçtiler İstanbul'a, oradan da Asya'ya. Üzüntüyle kaydetmek gerekir ki, İstanbullu zengin Müslümanlar genellikle tam bir kayıtsızlık gösterdiler göçmenlerin sefaleti karşısında. Onlar daha sonra, savaşta yaralanan ve koleraya yakalanan, yahut da açlıktan erimiş, bitkin, neredeyse ölüm derecesine varmış Osmanlı askerlerinin yürekler acısı sefalet ve ıstırabı karşısında da kayıtsız kaldılar.
Esat Paşa'nın İşkodra kuşatması sırasında İstanbul'a yolladığı mektuptan: "Sıhhatim çok iyidir. Kendimi hiçbir zaman bu kadar iyi hissetmemiştim. Benim endişelerimin asıl konusu sizsiniz çünkü biz burada verdiğimiz savaşlardan ziyade Çatalca'yı düşünmekteyiz. Geçen hafta cereyan eden çarpışmalarda dağlıları perişan ettik. Silahlarımız hemen her gün başarılar kazanıyor. Sizi temin ederim ki dağlılarla savaşmak bizim için zevkli bir talim. Bu derece korkak olduklarını tahmin etmezdim."
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.