bir zamanlar korku salan Enternasyonalin kurucusu ve başı ve Kapitalin yazarı. Avrupa ülkelerinin yarısından sürgün edilmiş, hemen hemen hepsinde yasaklanmış, ve otuz yıldır Londra'da mülteci olarak bulunuyor. Ben Londra'dayken o, Londralıların sık gittiği ünlü sahil yeri Ramsgate'teydi ve orda onu iki kuşaktan ailesiyle birlikte kaldığı yazlık evde buldum. Beni kapıda karşılayan azize yüzlü, hoş sesli, tatlı dilli, zarif kadın anlaşılan evin hamını ve Karl Marx'ın karısıydı. Ve bu, uzun gri saç yığınıyla, 60'ındaki, iri kafalı, cömert çehreli, nazik ve müşfik adam. Kari Marx mıydı? Diyalogu, alaycı dokunuşlarıyla, mizah pırıltıla-rıyla ve oyun oynamayı seven neşesiyle, bana Sokrates'i anımsattı — o kadar özgür, o kadar kapsayıcı, o kadar yaratıcı, o kadar sivri, o kadar içten. Avrupa'nın çeşitli
ülkelerinin siyasal güçlerinden ve halk hareketlerinden söz etti — Rusya ruhunun derin çalkantıları, Alman zihninin devinimleri, Fransa'mn eylemi, İngiltere'nin devinimsizliği. Rusya'dan umutla, Almanya'dan filozofça, Fransa'dan neşeyle, İngiltere'den kasvetle —İngiliz Parlamentosundaki Liberallerin zamanlarım harcadıkları "atomistik reformlara" hor görüyle göndermede bulunarak— söz etti.