Belki de kutlu ölüler bahçelerinde tekrar Ebû Zer'le yürüyüp ondan; dünyanın şerrinin mülkiyet olduğunu, hiç kimsenin ihtiyacından fazlasına sahip olmaması gerektiğini, Muhammed (s.a.v.)'in biri yıkandığında diğerini giydiği yalnızca iki gömleği olduğunu işiteceğim. Tekrar Ebû Zer'in, geleceğin mantığı hakkında tartıştığını -gözleri düşünceyle parıldarken- işiteceğim ve Peygamber dinleyecek. Çünkü Allah, Muhammed (s.a.v.)'i insanlığa bir rahmet olarak gönderdi ve o insanları dinlemeyi seven bir peygamberdi.
Ancak her müezzin bilir ki en güzel ezan, yalnızca bir araç olan kulakla değil, insanın içteki zihni olan kalpte işitilir. Bu sebeple Peygamber (s.a.v.), vefatına yakın bunun en iyi ezanım olduğunu söyledi; öyleydi de.
Burada Şam'da bazı akıllıların, İslâm'ın kılıçla yayıldığını söylediklerini işittim. Ahmaklar! Dinin kesip biçmek olduğunu sanıyorlar; öyle değil. Din dikmektir. Allah'tan korkun!
Hâlâ diyorlar ki: "Sizin İslâmınız, sizin Allah'a teslim oluşunuz, herhangi birinin atlarınıza teslim oluşudur." Onlardan zorla İslâm'a mecbur edilen bir şehir ya da bir insan göstermelerini istediğimde susuyorlar. Öyleyse yüksek sesle söylemeliyim.
Eğer bir Müslüman bir ihtidâya zorlarsa, cehenneme girmesi riskiyle karşı karşıya gelmiş olmaz. Hayır; o kesinlikle cehennemliktir. Çünkü Allah'ın uyarısı kısadır: "Dinde zorlama yoktur."