Zaman, mekan ve duyguların iç içe geçtiği, büyülü bir atmosferde kaybolup, tılsımlı havayı solumak, eşsiz bir duyguydu.
Romanımız ; İstanbul da üniversite okuyan Yahya, babasının ölüm haberiyle Diyarbakır'a geliyor, ölüm haberini alışı yaşadığı ve yaşattığı duygusallik, daha ilk sayfada gözyaşları içinde okumama sebep oldu...
Babası taş ustası ve babasına ait olan atölyeye ayak basar basmaz başlıyor gizem dolu anlar. Diyarbakır'ın yaşayan kalbi surların yapımı ile Ben û Sen in taştan yapılan maketin yapımında bir sır var ve bu sır Yahya'yı bulunduğu zaman ile Artuklu dönemine götürüyor bizleri. O dönemde Hükümdarın emriyle Surların yapımı için İbrahim Ustaya, Yahya'nın babasına görev veriliyor. Bu gerçek mi yoksa rüyamı içinden çıkamayan Yahya ile her anı yaşamak çok güzel bir duyguydu. Hasan Dayı, Ape Süleyman Baran ve diyer karakterlerle sevginin, ihanetin, gücün, sadakatin ve en önemlisi mertliğin hüküm sürdüğü, bazı sırların sır olarak kalmasının herkes için daha iyi olacağını gördük.
"insan olmak kolay değildir.
İnsan doğmaktır, kolay olan..."
Tarihi bilgilerinde yer aldığı, Mezopotamya nın kalbi, kadim Diyarebekir şehrini, muazzam bir kurguyla sunmuş bize, kalemi değerli yazarımız.
Dünyanın 2. En uzun surları ile Dicle nehrinin, bazen deli bazen uslu bir çocuk gibi altından geçtiği Ongözlü Köprüsü. Eşsiz ve mistik havasıyla Hanlar'ı, Hevsel Bahçeleri, Asur Kalesi, Artuklu Sarayı... Ve bütün dilleri, dinleri, insanlığı kalbinde barındıran Diyarbakır'ın öyküsünü okumalısınız diyorum...
