Şeyh Sadi Şirazi, talebelik yıllarına ait şu ibretli
hatırasını nakleder:
Nizamiye Medresesi'nde tahsilde bulunuyordum. Arkadaşlarımdan biri, bana haset ediyordu. Durumu hocama arz ettim. Baştan aşağıya edep numunesi olan hocam, bu maruzatımı işitir işitmez fevkalade hiddet göstererek dedi ki:
Ger o râh-i dûzah girift ez-hasî Ezîn râh-i diğer tü der-vey resî (Eğer o arkadaşın, alçaklığından dolayı sana haset ederek Cehennem yolunu tutmuş ise sen de bir başka yoldan o arkadaşına kavuşacaksın; grybet ederek, sen de ahlâkî olmayan bir harekette bulunmuş oluyorsun.)
Birisine iyilik ederken; " Ben efendiyim, oysa elime muhtaç bir köle " diye sakın böbürlenme. Feleğin kılıcı böylelerini yere serdiyse, henüz kınına girdiğini sanma. Yarın seni de yere sermeyeceği ne malum!
Buluttan denize bir damla düştü. Damla denizin genişliğini görünce utandı,kendinin hiçbir kıymeti olmadığını sandı ve 'Denizin olduğu yerde ben ne oluyorum? Doğrusu o varken ben yokum.' dedi.
Damla kendisini böyle hor görünce bir sedef onu yuttu, sulara karışıp telef olmadı.Sedef onu bağrına basarak naz ile besledi,felek onun işini öyle güzel yürüttü ki, padişahların taçlarına layık çok kıymetli iri bir inci oldu.
Damla alçak gönüllülüğü sayesinde çok değer kazandı,yokluk kapısını çaldığı için varlık buldu."