Fransız bir işkolik kadının ( tabi ki üst düzey yönetici, genelde bunlar böyle oluyor ) yaşadığı aydınlanma deneyimini anlatan, klişelerle dolu bir kitap yazmak istemiş yazar.
Kurgu gerçekten çok kötü, biraz yaz dizisi formatı gibi geldi bana. Cümleler o kadar basitti ki ( yağmurun altında yürüdüğüm için ıslandım gibi ) bunu niye okuyorum ben dedim.
Elbette aydınlanmayı bir kasiyer, sinema yer göstericisi, fabrika bant işçisi yaşamayacaktı tabi ki kapitalist sistemin en üstündeki bireylerin buna hakkı var. Tüm kişisel gelişim klişelerinden biri de bu , ya çok zengin ya da işkolik bir üst düzey yönetici hikayesi olmalı. İlk eleştirim buna.
Neyse, bu ablamız Nepal’ e gidiyor burun kıvıra kıvıra , orada 10 günlük bir yolculuk deneyimi yaşıyor, bu süre boyunca olan aydınlanma ve farkındalık hikayesini okuyoruz kitabın büyük çoğunluğunda. Karakterler ve birbirleriyle olan ilişkileri asla oturmamış, çok yüzeysel kalmıştı. Eee yazarımız durur mu, şimdi bu kişisel gelişim temalı romanları hep kadınlar okur zaten diyerekten bir tane de yakışıklı italyan ile aşk yapıştırmış öyküye, değmeyin keyfimize dostlar. Aşk ne zaman başladı hemen iki dakikada nasıl gelişti hiç o konular da işlenmeden bir de aldatma şüphesi girmez mi işin içine :)))
Her neyse, özet olarak hem karakterler, hem diyaloglar, hem kurgu açısından oldukça vasat bir kitaptı.
Daha çok egomuzun hayatımızda nasıl da söz sahibi olduğunu görmemize yarayacak bir konuyu işlemiş vasat da olsa.
Bana bir şey katmıştır umuyorum şu an farkında olmasam da.
Okumayı tercih edeceklere iyi okumalar.