Dünkü Türkiye Serisinin beşinci Kitabı. Osman Bey dönemini anlatıyor. Bir önceki kitaptaki kahramanlarımız burada da var. Osman Bey yeni fethedilen yerlere konargöçer Türkmenleri yerleştirmede zorlanıyor çadır hayatına alışkın insanlar yerleşik düzene ve eve hapis gözüyle bakıyor. Osman Bey bir yandan bunlarla uğraşırken diğer yandan Acem çaşıtlarıyla mücadele ediyor. Aşiretten devlete geçişin sancıları yaşanıyor. İlk kadı, subaşı, vergi sistemi uygulaması hiç de kolay olmuyor. Tarihî roman sevenlerin elinden bırakamayacağı bir sürükleyicilik.
.. Kimse Bey olacaksın diye zorlamadı seni; Bey benim diye ortaya çıkan sensin.》
《Yaa! Demek öyle.. Bey demek odun demek.. Bey demek taş demek!》
《Bey demek Bey demektir. Yeri gelir odun, yeri gelir taş olur; yeri gelir yağmurdur ama Bey kendi için yağamaz!》
Canbaz seyrettiğin oldu mu hiç? Canbazın ipin bir ucundan öteki ucuna yürüyüşü seyredenin gönlünü doldurur, olduğu yerde duran canbazın dönüp bakanı bile olmaz.
İş yapan, yaşayan adam kusur işler oğul, yerinde oturan meret kusur işlemez ölü kusur işlemez. Kusur yapmaktan sakınanın da iş yaptığı görülmemiştir kendine gel.
.. Zaman akıp geçince bir de bakacaksın ki kitabın da bir başa ihtiyacı olacak; her kitap ayrı havada yazarsa millet bölünür; ayrı hava yazan kitapların da bir yerde hakkı, adaleti gönülde bir olanı yazması gerek.. O zaman hem kılıç hem kitap sende olursa altından kalkamaz kimse; sen de kalkamazsın, senin buyruğundakilerde. Kitabın başı senden olmayan bir kimseye o zaman da yazık demek gerekir..》
《Osman Oğlum, iş yapan adamın ardından konuşan çok olur, hemi de konuşulması kolaydır. Bu Türkmen milletini benden eyi sen bilirsin. Eyi bir iş yaparsın beğendiremezsin, az görürler. Kötü bir iş yaparsın zaten fırsat bekliyorlardır. En eyisi oturup bunların başına yumruk olmaktır; soluk aldırmamak, eşşekler gibi göz açtırmadan çalıştırmaktır. O da sana göre değildir. Allahtan korkan, insan yüreğinin Tanrı Evi olduğunu bilen kimse millet böyle istiyor diye sıktığı yumruğunu kolay vuramaz. Kim ne derse desin, bildiğinden şaşmaz, doğru yolunu sapıtmaz. Sen bunlardansın. Ben de senin yanındayım, yanında oldum yanında olacağım. Tabiy Tanrım ne zamanaca izin verirse. Kim bilir, bakarsın, ikimiz de ayni yolda, ayni yol ayrımına geldiğimizde, ayni cılgaya saparken yapacaklarımızı yapmış, sözümüzü bitirmiş oluruz.》Bir tuhaf baktı Osman Beye; şimdiyece hiç böyle dönmemişti gözleri; böyle akça, böyle yemin edercesine, böyle dost.. şeyhce..
Kaynatasını gücendirmeden nasıl soracağını düşünürken Şeyh Edebali:《Zaman değişiyor oğul Osmanım》dedi,《Zaman değişirken bizim de değişmemiz şart. Benim şeyhim, her üç lafın birinde, zaman sana uymazsa sen zamana uyacaksın, derdi. Bu laf dönekliğe çanak tutmak değildir; günün adamı ol demek de değildir. Zaman yürüyüp giderken geri kalma demektir, geri kalırsan horlanırsın; seni geçerler, seni geçenlerin ardından bakıp kalmak düşer sana ki yaşamının bir kıymeti kalmaz, ölmüşsün ölmemişsin farketmez gayrı..
Mademki bizim için yeni söyledin, her yeninin getireceği yeniler vardır; eski durur yeni durmaz. Yeni eskidikçe yeniye döner, yeniye döndükçe birlikte getirdiklerine de katlanmak gerekir.