Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yaşamı Ölümü ve Yeniden Dirilişi

Cengiz Han

John Man

En Eski Cengiz Han Sözleri ve Alıntıları

En Eski Cengiz Han sözleri ve alıntılarını, en eski Cengiz Han kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cengiz han yaşamı,ölümü ve yeniden dirilişi
Türkler hiçbir savaşı kaybetmezlerdi,eğer kendi ırklarından kadınlar ile evlenselerdi!"
Yakamoz&John ManKitabı okuyacak
Cengiz han yaşamı,ölümü ve yeniden dirilişi
"Ben Tanrı'nın cezasıyım. Eğer bir günah işlememiş olsaydınız,Tanrı sizi cezalandırmam için beni yollamazdı."
Yakamoz&john manKitabı okuyacak
Reklam
"Yiyecek ve aynı zamanda tehlikenin de kaynağı olarak, Marmotlar Moğol kültüründe özel bir yere sahiptir. Marmotlar ve üzerlerinde taşıdıkları asalaklar, kasık lenf bezlerinde veba benzeri iltihaplı bir hastalığa neden olan bakterileri barındırır ve bazı tarihçilerin belirttiği gibi, 14. yüzyılın başlarında Moğollar tarafından ticaret yolları boyunca Avrupa'ya taşınan Kara Veba'nın en büyük kaynağıdır. Tehlike günümüzde hala mevcut, fakat iyi tanındığı için kolaylıkla teşhis ediliyor ve yerel hastanelerin ücretsiz verdiği iğneler sayesinde süratle kontrol altına alınıyor. Veba bir yana, marmotlar Moğollar'ın yaz boyu tükettikleri gıda maddelerinin önemli bir bölümünü oluşturur. Marmotun kol kısmından yapılan ve "insan yemek" olarak bilinen yemeğin çok lezzetli olduğu söyleniyor."
Marmot nasıl "insan yemek" oldu
"Bir zamanlar, gökyüzünde yedi tane güneş vardı. Bu yüzden her yer çok sıcaktı. İnsanlar buna çare olarak güneşlerden birkaçını söndürmek gerektiğini düşündüler. Çok iyi ok atan bir adam buldular ve ondan bu güneşlerden birkaç tanesini okuyla vurup vuramayacağını sordular. Okçu gözüpek bir adamdı. "Yarın sabah yedi güneşin yedisi de gökyüzünde parlamaya başladığı zaman, bunlardan altı tanesini altı okla vuracağım. Eğer başaramazsam, bir marmota dönüşeceğim. Başparmağımı keseceğim. Su yerine kan içeceğim ve kuru otlarla beslenerek kovuklarda yaşayacağım." Böylece ertesi sabah oldu. Okçu attığı ilk beş okla beş tane güneşi vurmuştu. Tam altıncı oku attığı sırada, bir kırlangıç okun üzerine doğru uçtu. Ok kırlangıcın kuyruğuna çarparak kesti -Kırlangıçlar bu yüzden çatalkuyrukludur- ve yönünü şaşırdı. Okçu bunun üzerine verdiği sözü tutarak marmota dönüştü. Marmottan yapılan yemeğe bu yüzden 'insan yemek' denmektedir."
"Moğollar ise 1228 yılında çok çok 20 yıldır yazı kullanıyorlardı ve yazıyı kullanmayı bilen insan sayısı birkaç kişiyi geçmiyordu. Bu yüzden 'gerçek tarihi ' anlatan yalnızca Thucydides'in ve günümüz tarihçilerinin anlam verebileceği bir şekilde birdenbire kesiliyor; çünkü Cengiz'in dünya üzerinde nasıl bir iz bıraktığını anlatan çok az sayıda ayrıntı içeriyor. Orta Asya ve Çin'de yirmi yıl boyunca süren savaşlar sırasında onlarca şehrin yıkıldığı, milyonlarca insanın öldüğü yıllar gözardı edilmiş. Bunun sebebi, imparatorluğun yayılması sırasında tutulmuş olan -şimdi kayıp olan - resmi kayıtlarda zaten yazılmış olması; bu olayların henüz hikaye anlatıcılarının repertuarlarına girmemiş olması ya da ozanların bu savaşlar sırasında orada bulunmuyor olması ile açıklanabilir. Sebep ne olursa olsun, bazı sayfalar koparılmış - Moğol köklerinin hikayesi, Cengiz'in yükselişi, kabilelerin bir araya toplanması ve imparatorluk sürecinin başlangıcı - bir aile albümü ile başbaşa bırakıldık."
"Atların Asya'da evcilleştirilmeye başlanması, Aşağı Don Havzası'ndaki bir arkeolojik kazı alanından elde edilen bulgulara göre, M.Ö. 4000 yılları civarındadır. Atlar ilk önceleri - burada bulunan kemiklerden anlaşıldığına göre - gıda ihtiyacı için yetiştirildiler; daha sonra, çok uzun bir zaman süreci içinde büyük devrim gerçekleşti. Yukarı Ob Nehri'nde bulunan ve yaklaşık olarak M.Ö 2000 yılına tarihlenen bir bıçağın üzerindeki resimde, bir adam ipini tuttuğu bir at ile görülüyor. Görünen o ki, insanlar o zaman bu yabanıl, hercai karakterli yaratığı özel olarak yetiştiriyorlardı. İsteklerini kabul ettirmek için bronzdan yaptıkları mızrak uçlarını kullanarak o güne kadar av olarak yararlandığı bu hayvanı uysallığı, gücü ve dayanıklılığından yararlanabileceği bir ortak haline getirmek için eğitiyordu. Zorunlu evrimin sonraki bin yılının sonunda bu tür - tıknaz vücudu, kalın boynu ve kaba tüyleri ile - hala daha vahşi görünüyordu; fakat karakteri oldukça değişmişti. Moğol atları hala daha o zamanlarki atalarına oldukça benzemektedir."
Reklam
"Orta Asya'nın büyük bir bölümünde Türkçe bir isim olan kımız, Moğolistan'da ise airag olarak anılan, kısrak sütünün hafifçe mayalanması ile elde edilen bir tür bira da dahil olmak üzere 150 çeşit süt ürünü elde ederler. 13. yüzyılda, Moğolistan'a gelen ilk Avrupalı ılan Fransız yazar Friar William 'Airag'ı içtiğiniz esnada dilinizde şaraba benzer hafif buruk bir tat hissedersiniz' diyor ve devam ediyor; 'İçtikten sonra ise, bu tat yerini acı badem sütüne benzeyen ve insan ruhunda derin hazlar uyandıran eşsiz bir aromaya bırakır' Airag -aslında bu beş hayvandan herhangi birinin sütü - daha ileri bir seviyede damıtılarak alkol ilave edilirse tadı votkayı andıran; fakat şarap yumuşaklığında bir içki elde edilebilir. Bu içki de, insan ruhunda en az airag kadar derin hazlar uyandırır."
"Moğollarımız, savaşta ve barışta büyük hayati önem taşıyan diğer bir alet daha kullanıyorlardı; kompozit yay ya da eğik yay. Şekil itibariyle tüm Avrasya'da aynı olan kompozit yay, English Longbow'dan çok değişik bir silahtır ve ilk bakışta tamamen etkisizmiş gibi bir izlenim bırakır. Günümüz kompozit yayının kirişini çıkartın, göreceğiniz şey 95 santimlik sert bir plastikten başka bir şey değildir; fakat germeye kalktığınız zaman gizli gücünü hisseder ve bu küçücük nesnenin neden dünyayı değiştiren silahlar olarak anılan Roma kılıçları ve makineli tüfeklerle aynı sınıfa konduğunu anlarsınız."
"O dönemlerdeki bir orman köylüsünü düşünün. Ağaçtan yapılmış basit yayı kırılmış, sıradan bir adam. Bulduğu bir parça geyik boynuzunun en az ağaç kadar esnek olduğunu keşfediyor. Uçları birbirine bağlamak için kullanmak üzere, bıçağıyla boynuzdan kısa bir şerit yonga çıkarıyor. Aynı anda, hayvanın diğer kısımlarından da faydalanabileceğini fark ediyor. Her avcı avladığı hayvanı pişirirken, birkaç kez ağır ateşte kaynatıldığında çok güçlü bir tutkala dönüşen tendonları ile birlikte pişirir. (Alternatif bir tutkal da, balığın belirli kısımlarından yapılır. Balık tutkalı bir zamanlar Asya'da ticari değeri olan bir maldı.) Bir tendonu taşla vura vura, yay kirişi olarak kullanmaya elverişli olduğu kanıtlanmış olan liflerine ayırıyor. Ağaçtan yapılma yayının şimdi - geyik boynuzu ve kiriş ile birleşmiş haliyle - çok daha iyi iş gördüğü dikkatini çekiyor. Boynuz basınca karşı koyar ve yayın iç kısmını teşkil eder. Uygun cinste kullanılmış bir kiriş - en uygun olanı Aşil tendonundan yapılandır. - yayı uzayarak düzelmesini engeller. Bu, ok imal eden sanatçıların basit bir meslek sırrıdır."
"Şüphesiz, bir ok havada süzülürken mesafe uzadıkça gücünün büyük bir kısmını kaybeder. 50-100 metre gibi kısa mesafelerde sert bir yaydan atılan bir ok hedefe birçok mermiden çok daha etkili bir şekilde saplanır. Okun yaydan çıkış hızı saatte 300 kilometrenin üzerindedir. Bu bir merminin hızının dörtte biridir; fakat mermiden çok daha ağır oldukları için hedefe eşdeğer bir güçle giderler. Doğru seçilmiş bir ok ve yine doğru seçilmiş bir ok ucuyla, 100 metreden yapılan bir atışta ok ağaca iki üç santimetre kadar saplanır. Bu yüzden zırh çok fazla bir koruma sağlamaz. Moğol okçuları bugün eski günlerinde olduklarından çok farklılar. 300 yıllık Çin hakimiyeti güçlerinden çok şey alıp götürmüş. Okçuluk hala daha başlıca üç erkek sporundan biri olarak görülüyorsa da, bugün kullandıkları oklar içler acısı görünen baştan savma şeyler. Denediğim yaylardan hiçbirisi, fırtınaya tutulmuş sazlar gibi titreyerek giden oklarını 50 metreden ileriye fırlatamıyordu. Moğolistan'da eski usul ok yapıldığını ya da eski usul ok yapma geleneğini canlandırmaya çalıştıklarını duymadım."
121 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.