1348 yılındaki veba salgınından kaçan 7 kadın ile 3 erkeğin 15 günlük macerasını anlatıyor kitap. Floransa’daki salgın ve ölümden kaçan bu insanlar 10 gün boyunca birbirlerine öyküler anlatarak salgının geçmesini beklerler. Her gün içlerinden birini kral/kraliçe seçerek ve farklı konular belirleyip hikayeler ile vakit geçirirler.
Ne yalan söyleyeyim bazı öyküler, bayağı cinsel içerikle dolu. Tabi, kelimelerden ziyade olaylardan anlaşılıyor. Rahatsız eden kelimeler değil de olaylar. Rahatsızlık derken öğrencilerime okutmak adına değerlendiriyorum. Zaten kitabın sonunda Boccaccio, bu tarz eleştiriler için açıklamalar yapmış ve karakterlerin tercihiydi diyor.
Edebiyatta ilk öykü eseri sayılan Decameron’u, ben biraz 1001 Gece Masalları’na benzettim. Birbirine yakın zamanlarda yazılmasa da etkileşim olduğunu düşünüyorum. Biraz da halk kültürünün ortak noktalarını yakalama noktasında önemli fikir veriyor. Yani devir ve yer değişse de halkın yaşantısı biraz birbirine benziyor..
To have compassion for those who suffer is a human quality which everyone should possess, especially those who have required comfort themselves in the past and have managed to find it in others.
Zaman tek başına insan aklının süzgeçten geçmesine yetmiyormuş..
Bu sözleri yazdım not defterime kitabın ilk sayfalarını okurken, çünkü aradan asırlar geçmiş olmasına rağmen salgın gibi olaylara karşı insan denen canlının boşvermişliği, başıboşluğu ve o hep bana bir şey olmaz yaygarası bundan asırlar önce de varmış.
Zaman denen ilacın yaralara