İnsanın ilkçağı olan çocukluğun, bütün zamanların en mutlusu, en hoşu olduğu doğru değil midir? Çocukları severler, öperler, kucak- larlar, okşarlar, onlara bakarlar, bir düşman bile onlara yardım etmekten kendini alıkoyamaz. Niçin? Çünkü daha doğum anında, doğa, bu sağduyulu ana, onların çevresine bir delilik havası yayar, bu hava, çocukları büyütenleri büyüler, zahmetlerinin karşılığını verir, ve bu küçük yaratıklara gereksinim duydukları iyilikseverliği ve koruyuculuğu sağlar.
Rica ederim, söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? Kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi?
Baksanıza bir etrafınıza, nice biçare umutla mum yakar Tanrı anası bakire Azize Meryem'e, hem de hiç anlamı olmadığı halde güpegündüz. Acaba bu mum yakanların kaçı o anneye öykünerek dünyevi mal ve hazlardan elini eteğini çekip günlerini öte dünyadaki yaşam tarzına uygun biçimde ibadetlerle geçiriyor?
Diyorlar ki "İşte mutsuz olmak da bu zaten: Kendini budalalığın büyüsüne kaptırmak, yanılmak, aldanmak, hiçbir şey bilmemek." Ben de onlara derim ki: Orada eksiğiniz var beyler! Bunun anlamı insan olmaktır.
Rica ederim, bana söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? Kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi?