Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Din Felsefesi: Seçme Metinler

Kolektif

Din Felsefesi: Seçme Metinler Sözleri ve Alıntıları

Din Felsefesi: Seçme Metinler sözleri ve alıntılarını, Din Felsefesi: Seçme Metinler kitap alıntılarını, Din Felsefesi: Seçme Metinler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Wittgenstein'in şu değerlendirmelerini tetkik edin: Bir insan ikna olmuş bir gerçekçidir, bir başkası ikna olmuş bir idealisttir ve çocuklannı ona göre yetiştirir. Dış-dünyanın varolması ve varolmaması gibi önemli bir konuda çocuklarına yanlış bir şey öğretmek istemezler ... Fakat idealist olan çocuklarına nihayetinde 'sandalye' kelimesini öğretecek­tir, zira o kişi onların şunu veya bunu yapmasını, mesela sandalyeyi getirmesini ister. İdealist eğitim almış çocuklarla gerçekçi çocuklar arasında fark olması gerekir. Aralanndaki fark sadece bir slogandan ibaret olmayacak mı­dır?
Hayattaki önemli kararlar vermenin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliriz: Dik mi durayım, yoksa suçumu kabul mü edeyim? Şimdiki mevzimi terk mi edeyim, yoksa orada durayım mı? ... Bu şeylere karar vermede henüz herhangi bir tatminkar sistemli yöntem geliştirmiş değiliz. Bu zor görevleri nasıl yerine getireceğimiz meselesini çözme yükünden bizi kurtaracak şeyin cazip bir fikir olması gerekir. Mesela yazı tura atmayı düşünün. Niçin böyle yaparız? A 'yı ya da B'yi seçmek için bir sebep bulma zorunluluğunun yükünü üzerimizden kaldırması için. Yaptığımız şeylerde bir sebebimiz olsun isteriz ama bazan tatminkar hiçbir şey zihnimize gelmez ve kısa sürede karar vermemiz gerektiğinin farkındayızdır. Dolayısıyla küçük bir hile, bizim adımıza karar verecek olan, bizim haricimizde küçük bir şey uyduruveririz. Ama eğer bu karar, mesela savaşa girmek ya da girmemek, evlenip evlenmemek ya da itiraf edip etmemek gibi mühim bir şey ile ilgiliyse, yazı tura atmak fazla lakayt olacaktır. Böyle bir durumda, iyi bir sebebe dayanmaksızın seçim yapmak açıkça bir acziyet alameti teşkil edecektir .... Daha törensel olan, kehanet gibi, şöyle daha etkileyici bir şeye ihtiyaç vardır. Bu şey size sadece ne yapmanız gerektiğini söylemekle kalmayacak, fakat size bir de sebep temin edecektir ....
Reklam
Emile Durkhelm'ın (1858· 1917) iddiasına göre, dinler sadece toplumların merkezinde bulunduklan ve onları doğuran toplumlarla birlikte evrildikleri için, din ya tamamen ya da büyük oranda, sosyolojik bir fenomendlr. Dini fikirler, kişisel olmayıp, hususi bir tür sosyal hassasiyetin ki bu hassasiyette bireyler kendilerini bütün toplumla bağlantılı görürler-yorumlanmasıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla, kişisel dini inançlar, inanılacak itikatları ve yapılacak ayinleri emreden toplumsal dinden doğar. O halde, fiilleri ve hisleri yönlendiren bir adet sekli olması hasebiyle din, sosyal bir disiplin olarak arastırılmalıdır, sahip olduğu metafizik uğruna değil.
David Hume - mutlak iyi ve kâdir-i mutlak bir Yaratıcının insanlar için acısız bir ortam yaratma niyetinde olması gerektiği ve dolayısıyla acının varlığının Tanrı'nın varlığının aleyhine bir delil olduğu ileri sürülmüştür. Fakat bu iddia, acı ve ızdırabın olmadığı bir dünyanın aynı zamanda ahlaki seçimlerin, dolayısıyla ahlaki büyüme ve gelişimin de olmadığı bir dünya olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Çünkü hiç kimsenin ızdırap çekmediği veya acı ve ızdırabı hissetmediği bir durumda doğru ve yanlış fiil arasında bir fark olmaz. Hiçbir fiil ahlaken yanlış olmaz çünkü hiçbir fiilin zararlı sonuçları olmayacaktır; aynı şekilde hiçbir fiil de yanlışa kıyasla ahlaken doğru olmayacaktır.
Sayfa 431
Teolojik gerçekçinin Tann'ya inanmaya dair açıklaması nedir? Penelhuın'a göre teolojik gerçekçiliğe bağlı bir kimse Şunu kabul edecektir ki, imanın doğru olabilmesi için imanın gerektirdiği­ ni düşündüğü tabiatüstü vakıalann, gerçekten vakıalar olması zorunludur, öyle ki, eğer onlar vakıa olmayıp fantazi iseler (ya da daha kötüsü, tutarlı bir şekilde ifade edilemiyorsa), o takdirde iman etmek meşru olmayacaktır.
Meydana geldiğini gördüğün şeyin, meydana gelmekten kaçışının olmadığını, meydana gelmekten kaçışı olmayan şeyin meydana geldiğini söylersen ve beni zorunluluğun bu tanımına mecbur edersen, en sağlam hakikate sahip mevzuu itiraf edeceğim. Fakat ona ilahi olanı tefekkür edenlerin haricindekiler nadiren erişebilir: Gelecekte olacak tek bir hadise, Tanrı'nın ona dair bilgisi bakımından zorunludur, ama kendi tabiatı bakımından incelendiğinde mutlak surette özgür ve kayıtsızdır, diye cevap vereceğim.
Sayfa 206 - 2. Baskı
Reklam
Ən vacib ayrım. Bir şeyi yaşamaq və bir şeyi yaşayıb onun rəyini vermək.
Walter T. Stace, mesela, (mistik) tecrübenin yorumuyla, (mistik) tecrübenin kendisini birbirinden ayırır. Yorumlama, tecrübeyi yaşa­yan kişinin onu iletebilmesini sağlamak için temin edilmiştir. Fakat çekirdek (mistik) tecrübeler dini ve kavramsal sınırları aşarlar. Stace, mistik tecrübelerin çekirdeğinde, mekansal ve zamansal olmayan Birleyici bir Şuur(Unitary Consciousness) Bir olan, bir objektiflik ve mübareklik duygusu, bir kutsal veya ilahi olan hissi, paradoks ve tecrübe edilen şeyin iletilmesinde kavramsal bir acziyet bulur.
Eğer birisi çocukluğunda edindiği ya da sonradan ikna edildiği bir inanca sahipse ve zihninde onunla ilgili olarak ortaya çıkan şüpheleri bastırırsa ve kenara iterse, o inancı sorgulamaya veya müzakere etmeye kalkışan kitapları okumaktan ve öyle insanlarla arkadaşlık etmekten kasıtlı olarak kaçınırsa, ve o inancı sarsmaksızın kolayca sorulamayacak soruları dinsizlik olarak görürse - işte o insanın hayatı insanlığa karşı işlenmiş büyük bir günahtır. William Cilifford, İnanma Ahlakı
Tecrübi bilgiye göre, insandan daha büyük olan yegane düşünen varlık, toplumdur. Toplum bireylerin sentezi olduğu için, her bir bireyden sonsuzca üstündür. Toplum karşısında kendimizi bulduğumuz sürekli muhtaçlık hali, bizde dini bir huşu hissi uyandırır. Dolayısıyla, toplum mümine benimsemesi zorunlu olan öğretileri ve gözetmesi gereken dini amelleri emreder. Eğer durum böyleyse, hem dini ameller hem de dini öğretiler, toplumun eseridir.
Saat gibi tasarım ürünü birtakım nesnelerden yola çıkarak tasarım eseri gibi görünen evrenin de bir tasarlayıcısı olduğu sonucuna ulaşan teleolojik argümana karşı Hume'un eleştirisinden bir kesit: Bir ev gördüğümüzde, Cleanthes, mükemmel bir kesinlik içinde, onun bir mimarının veya inşaat ustasının olduğu sonucunu çıkarırız; çünkü bu kesinlikle
Reklam
Bir insan, hiçbir gerekçeye dayanmaksızın yalnızca 'Şu din adamı şöyle dedi' ya da 'Bu kurul böyle karar aldı' diye bir şeye inanırsa, inancı doğru olsa dahi sapkınlık içindedir, yani doğru olan şey onun sapkınlığı haline gelir.
Sayfa 149
Kişi ister dini bir bakış açısına sahip olsun isterse olmasın, dinin insan hayatındaki yeri inkar edilemez. Bu antolojiyi tetkik etmek ferahlatıcı ve zahmete değer bir yolculuğa çıkmaktır, bu yolculuk dini felsefi olarak anlamaya çalışan insan aklı­nın yolculuğudur. Burada takdim edilen konulan keşfeden tefekkür sahibi şahıslar, insan varoluşunun önemli bir boyutuna dair basiretli derin kavrayışlar kazanmakla mükafatlandırılacaktır.
Bir öğretinin delilleri bir defaya mahsus olarak araştırılıp, her zaman için geçerli olacak şekilde sonuca bağlanmamalıdır. Bir şüpheyi bastırmak asla meşru görülemez; zira halihazırda yapılan bir araştırma sonucunda o şüphenin cevabı dürüstçe verilebilir, ya da o şüphe araştırmanın henüz tamamlanmadığım gösterir.
Sayfa 149
Bütün halkların mitolojilerinde mevcut olan güzel kızlar, periler, cüceler, cinler bizi şaşırtan veya ürküten bir şeylerin olduğu yerde bir fail bulmaya dönük hiperaktif alışkanlığımızın hayali ürünüdür. Bu fail bulma eğilimi, pek çoğunu bir an bile dikkate almanın fazlasıyla saçma olacağı fail-tasavvurlannın aşırı şekilde düşüncesizce çoğalmasına yol açmaktadır.
Yirminci asırın uzunca bir kısmında, İngilizce konuşan dünyada felsefeye hakim yaklaşım tahlil (analysis) diyebileceğimiz şey olmuştur. Genişce tasavvur edilirse, tahlili yaklaşım inançlarımızın anlamıyla, uyumluluğuyla, tutarlılığıyla, makul oluşuyla, meşruiyetiyle ve doğruluğuyla ilgilenir. Argümanların yapısı ve sağlamlı­ğı vurgulandığı kadar, temel kavramların içeriği de baştanbaşa vurgulanır. Yine de tahlili felsefe, yirminci asır boyunca muhtelif evrimsel aşamalardan geçmiştir. Pozitivizmi taahhüt etmiş olan başlangıçtaki tahlili filozoflar, felsefe sahasını modern bilimin entellektüel metotlarına göre şekillendirmekte kararlıydılar. Pozitivizm, bilgiyi duyu tecrübesine veya tecrübeden çıkanlabilen şeye dayandıran deneyciliğin katı bir şeklini benimsemişti. Bu durumda, dinin pek çok deney-harici iddiası, bilgi olma iddiası taşıyamazdı. Pozitivist hareket, en şaşaalı günlerindeyken, izzeti nefis sahibi entellektüellerin dini iddiaları ciddiye almasını zorlaştırmış, hatta utanç verici kılmıştır.
122 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.