Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muhammed'den Reform Çağına

Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III)

Mircea Eliade

Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III) Sözleri ve Alıntıları

Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III) sözleri ve alıntılarını, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III) kitap alıntılarını, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt III) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Göğe yükseliş de (mirac) inanmayanlara verilmiş bir yanıttır. "Bütün varlıkların tespihi o kudretedir ki, kulunu gecenin birinde Mescid-i Haram'dan çevresini bere- ketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür. Bu, ayetlerimizden bir kısmını o kulumuza göstermek içindir" (17: 1). Hadislere göre mirac 617 veya 619 yılında gerçekleşmiştir; kanatlı kısrak Burak'a binen Muhammed, yeryüzü Kudüs'ünü ziya- ret eder ve sonra göğe çıkar. Bu esrime yolculuğunun anlatımı sonraki kaynaklarda geniş ölçüde belgelenmiştir. Senaryo hep aynı değildir. Bazılarına göre kanatlı atı- nın üstündeki Peygamber cehennem ile cennetin seyrine dalıp, sonra Allah'ın tahtına yaklaşır. Seyahat yalnızca bir an sürmüştür: Muhammed'in yola çıkarken devirdiği küpün içindeki suyun tamamı, odaya geri döndüğünde yere saçılnı amıştır henüz. Bir başka rivayette ise Cebrail'in sürüklediği bir merdivenin basamaklarını tırma- nan Muhammed göğün kapısına dek çıkar. Allah'ın huzuruna gelir ve kendisinin di- ğer tüm peygamberlerden önce seçildiğini ve "Allah'ın dostu" {veliyullah} olduğunu bizzat onun ağzından öğrenir. Allah ona Kuran'ı ve bazı batıni bilgileri verir, Mu- hammed'in bunları müminlere aktarmaması gerekmektedir.
Mirac ve Kuran
Muhammed'den göğe çıkarak ve aşağı bir Kutsal Kitap indirerek peygamberliğinin gerçekliğini kanıtlaması istenmektedir. Başka bir deyişle, Muhammed'den Musa'nın, Daniel'in, Hanok'un, Mani'nin ve göğe çıkıp Allah'la karşılaştıktan sonra, tanrısal vahyi içeren Kitap'ı doğrudan onun elin- den alan diğer elçilerin verdiği örneğe uyması beklenmektedir. Bu senaryo ne Rabbani Yahudiliğe, ne Yahudi apokaliptiğine ne de Samiriyelilere, Gnostiklere ve Sabiilere yabancıdır. Kökenleri efsanevi Mezopotamya kralı Emmenduraki'ye dek uzanır ve kraliyet ideolojisiyle uyumludur.
Reklam
KELAM VE TASAVVUF Sünni Kelamın Temelleri
Sünnilerle (sünnete bağlılar) Şiiler (ilk "gerçek" halife olarak Ali'yi kabul edenler) arasındaki kopuşun ardından, ümmetin birliği yok olmuştu. Ayrıca "çok erken bir dönemden başlayarak, [lslam] şaşırtıcı bir mezhep ya da fıkıh okulu bolluğuyla bölündü. Bun- lar çoğunlukla birbirleriyle mücadele ettiler, hatta kimi zaman karşılıklı olarak bir- birlerini suçladılar; çünkü her biri vahyedilmiş hakikate yalnızca kendisinin sahip olduğunu ileri sürüyordu. Bunların pek çoğu tarih içinde kayboldu ve hala yeni yok oluşlar beklenebilir; ama pek çoğu da (genellikle de en eskileri) günümüze dek dik- kat çekici bir canlılıkla süregeldi ve atalarının miras bıraktığı inançlar ve düşünce- leri payını yeni katkılarla zenginleştirmeyi sürdürmeye kararlı bir biçimde ayakta kaldı
Tengri sözcüğü tanrısal olanı ifaçle etmek için kullanılır. Ona, ulu gök tanrı ola- rak MÖ II. yüzyılda Hiung-nu'larda {Şyunğ-nu} rastlanır. Metinler onu "ulu" (üze), "ak ve göksel" {"mavi"} (kök), ezeli ve ebedi (möngke) {mengü} olarak tanıtır ve çok "güç"lüdür (küç).4 Orhun yazıtlarından birinde {Kül Tigin Yazıtı} (VII.-VIII. yüzyıl) şöyle denmiştir: {"üze kök tengri asra yağız yir qılınduqda ikin ara kişi ağlı qılınmış") "Üstte Kök Tengri {Mavi Gök} altta Yağız Yer yaratıldığında, ikisinin arasında in- sanoğlu yaratılmış."5 Göğün ve Yerin ayrılması kozmogonik bir sonuç olarak yo- rumlanabilir. Mimarı Tengri olan gerçek anlamda bir kozmogoniye yönelik imalara rastlanmaktadır yalnızca. Ama Altay Tatarları ve Yakutlar tanrılarını "yaratıcı" ola- rak niteler. Buryatlara göre tanrılar (tengri) insanı yaratmış, insan da kötü ruhlar yeryüzüne hastalık ve ölümü yayıncaya dek mutlu yaşamıştır.6
Dünyanın başka birçok bölgesinde olduğu gibi Asya'da da evrenin yapısı kabaca üç katlı -gök, yer, yeraltı- olarak tasarımlanır; bunlar merkezi bir eksenle birbirle- rine bağlanır. Bu eksen bir "açıklık"tan, bir "delik"ten geçer; tanrılar işte bu delik- ten yere, ölüler de yeraltına iner; şamanın ruhu da yine bu delikten geçerek göğe veya yeraltına yaptığı yolculuklarda yukarı doğru uçabilir ya da aşağı doğru inebi- lir. Demek ki -tanrıların, insanların ve yeraltının hükümdarı ile birlikte ölülerin oturduğu- üç dünya, üst üste binmiş üç katman olarak tasavvur edilmiştir
Tüm evrensel din kurucuları içinde, yaşam öyküsü ana hatlarıyla bilinen tek kişi Muhammed'dir.
Sayfa 79
Reklam
REFORMLARDAN ÖNCE VE SONRA DİN, BÜYÜ VE HERMESÇl GELENEKLER
Hıristiyanlık Öncesi Dinsel Geleneklerin Varlığını Sürdürmesi- Birç�k. kez belirttiğimiz gibi, Avrupa halklarının Hıristiyanlaştınlması farklı etnik gele- nekleri silmeyi başaramadı. Hıristiyanlığın kabulü, "halk" kültürlerine, tanın veya hayvancılık kültürlerine özgü yaratıcılığı parlak bir biçimde yansıtan dinsel sembiyozlara ve bağdaştırmacılıklara yol açtı
Kabe'nin tanrısının Allah olduğu kabul edili- yordu (kelime anlamı "Tann;" aynı tann adını Yahudiler ve Arap Hıristiyanlar da kullanmaktadır). Ama Allah bir süredir bir deus otiosus olmuştu; tapımı bazı ilk mahsul (tahıl ve sürü hayvanı) kurbanlarına indirgenmişti; bu sunular aynı anda hem çeşitli yerel tanrılara hem de ona getiriliyordu.4 Ondan çok daha önemli üç tanrısal varlık, Orta Arabistan tanrıçalanydı: Menat ("Kader"), I..at ("ilahe") ve Uzza ("Kudretli"). "Allah'ın kızlan" olarak kabul edilen bu tanrıçalar öyle bir popülarite- ye sahipti ki, bizzat Muhammed bile tebliğinin ilk dönemlerinde onların Allah nez- dindeki şefaat işlevini övme yanılgısına düştü (bu hatası daha sonra düzeltildi).*
Sünnilere göre !marn, Muhammed'le aynı düzeye konamazdı. Sünniler de Ali'nin kusursuzluğunu ve soyluluğunu kabul ediyor, ama onun ve ailesinin dışında hiçbir meşru halife olmadığı düşüncesini yadsıyorlardı. Sünniler özellikle de lmamın Allah'tan vahiy aldığı, hatta Allah'ın bir zuhuru olduğu düşüncesini inkar ediyorlardı.ı6 Gerçekten de Şiiler, Ali'de ve onun soyundan gelenlerde ilahi Nur'dan -ya da bazılarına göre ilahi cevherden- bir parça bulunduğunu kabul ediyor, ama Allah'ın onlarda bedenlendiği fikrine pek itibar etmiyorlardı.
Zengin Kureyşliler oligarşisi için, "putperestlik"ten vazgeçmek ayrıcalıklarının yitirilmesi anlamına geliyordu. Ayrıca Muhammed'i Allah'ın gerçek resulü olarak kabul etmek, onun siyasal üstünlüğünü tanımak anlamına da gelecekti. Daha da kö- tüsü: Peygamberin tebliğ ettiği vahiy, onların çoktanrıcı atalarını sürekli cehenne- me mahkum ediyordu ki, geleneksel bir toplumda kabul edilemez bir anlayıştı bu. Nüfusun büyük çoğunluğu açısından başlıca itiraz konusu, Muhammed'in "varoluş- sal sıradanlığı"ydı.
103 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.