Hiçbir şeyim yoktu ama sahiptim çok şeye: Gerçeğin dürtüsüne ve yalanın zevkine! Getir dizginlenmemiş o güdüleri, derin, acı dolu mutluluğu, nefretin gücünü, aşkın kudretini
Her saat beni böyle korkutan nedir?-
Gün pek uzun, hayat öylesine kısa.
Gönül hep uzakları özlüyor,
Bilmem ki hep gökleri mi?
Fakat öteleri daha da öteleri arzular,
Ve hep kendinden kaçmak ister.
Uçar gider sevgilinin göğsüne
Dinlenir gökyüzünde bî-şuur,
Hayat girdabı sürükler götürür,
Ve dâima bir yerde takılır,
Kazansa da kaybetse de,
Geriye yalnız kendi budalalığı kalır.
Bir sebebi vardır elbet, sınıyorsa seni kısmet:
Kanaatkâr olmanı ister! Sen sessizce takip et!
Onları yakinen tanımak ister misin?
Doğru olana bak, kötü dediklerine bak:
Büsbütün harikulâde dedikleri ise,
Muhtemelen öyle görünmez herkese.
O halde hakkı kavramak için,
Bizzat bu yüzden yaşamak lazım,
Sözü iç sıkacak biçimde yaymak,
Boş bir gayret gibi gelir bana.
Ah dünya! Ne kadar garazkâr, ne kadar utanmazsın!
Beslersin, eğitirsin ve ardından öldürürsün.
Yalnız Allah'ın himaye ettiği kişi,
Besler ve eğitir kendini, zengin ve zindedir.
Cömert insan istismar edilir,
Cimri kişi soyulup soğana çevrilir.
Ferâsetli insan yanıltılır,
Zalimden sakınılır,
İspinoz kuşu yakalanır.
Yalanı anla,
Aldatanı aldat!
Batı sezgisi evvela mûsıkiyle Şark'a açılmıştır; tabii Osmanlı üzerinden; zira Osmanlı döneminde mûsiki, ihtişamımızın sese ve âhenge dönüşmüş haliydi. Bugün klasik Batı mûsiki'den başka mûsikiyi tanımayan, daha doğrusu kendi kültür mihverinden koptuğu için aşağılık kompleksi ile Batı'ya sığınmak, Batı kültürüne tutunmak isteyen sözüm ona entelektüellerimiz, birazcık Batı mûsikisini ve operasını araştırmış olsalar Batı üzerinden tekrar kendi dünyamıza dönme imkanı bulabilirler; ne var ki bu külfete katlanmadan ne Batıyı anlamak ve ne de kendini keşfetmek mümkün değildir.