Emek, Din ve İnsan

C. D. Skazkina

Emek, Din ve İnsan Gönderileri

Emek, Din ve İnsan kitaplarını, Emek, Din ve İnsan sözleri ve alıntılarını, Emek, Din ve İnsan yazarlarını, Emek, Din ve İnsan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İslam, kendisinden önceki tektanrılı dinler olan Yahudilik ve Hıristiyanlıktan belirgin şekilde etkilendi. Diğer birçok din gibi, İslam da bağdaşık (homojen) değildir. İki önemli ana kola ayrılmıştır: Sünnilik ve Şiilik. İslam'ın iki ana kolu sık sık söz konusu edilerek, Şiiliğin, özellikle Muhammed'in yaşamı ve hareketlerine ilişkin öykülerin bir toplamı olan, "kutsal söylence" anlamındaki sünneti kabul etmemekle Sünnilikten farklı olduğu öne sürülür. Gerçekte, peygamberin sünneti Şiiler tarafından da kabul edilir, ancak onlar sünneti sadece Muhammed'in ailesinin otoritesine dayandırırlar; oysa Sünniler, peygamber ailesinin otoritesinin yanında, sünneti, peygamberin silah arkadaşlarının tanıklığına da dayandırırlar. Şiilerin, sünnet dışında, kendi özel "kutsal söylence"leri (ahbar) de vardır. Şiilikte acı çekmiş kutsal kişi kültü çok gelişmiştir. Hazreti Ali'nin ikinci oğlu Hüseyin'e, acı çekmiş kutsal kişiliklerden biri olarak, tapma düzeyinde, ayrı bir saygı duyulur. Şiiliğin en önemli savlarından biri de, yeniden ortaya çıkacak ve yeryüzünde tanrının düzenini kuracak olan "gizlenen imam" (Mehdi) inancıdır. Şiiler de Sünniler gibi, Kuran'ın tanrı tarafından gönderildiğini kabul ederler, ama Kuran'daki ayetlerin mecazi yorumuna da izin verirler. Suudi Arabistan'ın Mekke ve Medine kentlerini kendileri için kutsal sayan Sünnilerden farklı olarak, Şiilerin asıl hac yeri, söylenceye göre Hazreti Ali ile "büyük acılar çekmiş" oğlu Hüseyin'in mezarlarının olduğu Irak'ın Necef ve Kerbela kentleridir.
Din, insanın özgürlük sorununun dışında bir olgu değildir. Dinle insan özgürlüğü birbirini dışlar. Tanrının insana verdiği irade özgürlüğü, cehennem korkusu ile cennet ödülü arasında bir seçme özgürlüğüdür ki, tam bir ikiyüzlülüktür bu. Ya özgürlük ya da öbür dünya hesabı, üçüncü bir seçeneği yok insanın. Bu buyruklara dayanan dinsel ahlak, ahlaki davranışların kaynağı olan özgür seçimin doğrudan yadsınışıdır.
Reklam
Din, insan toplumlarına hangi mutluluğu, hangi huzuru verdi? Yarattığı acı, gözyaşı, kan, ikiyüzlülük, cehalet, karanlık ve nefretten başka nedir? Birçok dindar, kendi dininden olmayanı, ya da kendisi gibi dinsel buyrukları yerine getirmeyenleri öldürme hakkının ona tanrı tarafından verildiğine ("Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." Kuran, Tevbe Suresi, ayet 5), dahası bunun 'ödül'ünü alacağına inanmıyor mu? Yüzyıllar boyunca din adına, tanrı adına akıtılan kan, hangi insan ahlakıyla bağdaşır? Bu bağlamda, dinler tarihinin aynı zamanda vahşetin ve kanın tarihi olduğunu söylemek, kesinlikle abartı olmaz.
İnsanların en büyük yanılgılarından biri, dinsizliğin ahlaksızlık olduğu şeklindeki inançtır.
Sınıfsal çelişkilerin üstü din örtüsüyle örtülerek, emekçi kitleler arasındaki dinsel ve mezhepsel ayrımlar kullanılarak, sömürü çarkının aksamadan işlemesi sağlanmaktadır. Bu noktada şöyle der V. İ. Lenin: "İşçi sınıfı bölünmek değil, birleşmek zorundadır. İşçi sınıfı için, onun düşmanları tarafından cehalet içindeki kitlelerin bilincine ekilen us dışı düşünce ve anlamsız kör inançlar kadar, acımasız bir düşman yoktur..."
Bilinen bir gerçektir ki, insanoğlu hiçbir dinin olmadığı tarihsel süreçlerden geçti. Ancak doğayı kavrama çabası içindeyken yaşadığı, yüz yüze geldiği korkular, dinin ilk tohumlarını da onun yüreğine ekti. Din, başlangıçta somut öğelere, nesnelere tapınma şeklinde başladıysa da, zamanla doğaüstü varlıklara ve olaylara inanca dönüştü. Yani insanın çok tanrıları oldu: ateşten suya, yılandan şimşeğe, kabile reisinden krala... Ama bunların hepsi 'insanlaşma' süreci boyunca soyut bir tanrı kavramı içinde eritildi.
Reklam
58 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.