Felsefi antropoloji insanın, varlık yapısı bakımından, hem iyi hem de kötü çekirdeklerle birlikte dünyaya elen disharmonik bir varlık olduğunu gösterir. İnsanda hem bir hak duygusu, bir adil olma duygusu vardır, hem de haksızlık ve adil olmama eğilimi vardır. O hem zalim hem de masum bir varlıktır. Onda hem başkalarının hakkını tanımak, saygı göstermek duygusu hem de onları hiçe sayma eğilimi vardır. Bu çift kutuplu belirlenimden hangisinin üstün geleceği, ağır basacağı önceden belli değildir; sadece eylemler bunu gösterir. Vicdan bu konuda her zaman önleyici bir ''güç'' olamaz. bu nedenle vicdanın yerine geçecek bir gücün, başvurulacak bir ''yer''in bulunması gerekir. İşte bu ''yer'' devlettir.
ethik bakımından özgürlük bir olanaktır. Bu olanağın gerçekleştirilmesi insanın kendisine, kişiliğine dayanır. Burada insan sadece kendisinden sorumludur.
..Nitekim fizikle ilgili "el kitapları" okuyarak fizik öğrenen bir kimse de, bu alanda ki araştırmaların içinde bulunmayan bir kimse olarak, bu bilimin problemlerini göremez. Hayat da böyle değil midir? Hayatta güçlüklerle karşılaşmayan bir insan, günlük hayatın herkes için böyle düpedüz, takıntısız olduğunu sanabilir. Bu durum hayatta hiçbir güçlüğün bulunmadığını gösteremez. Bilim ve felsefede bir alanın problemleriyle uğraşmayanlar, onlarla çarpışmayanlar da, bu problemleri görmeyebilir fakat onların görmemeleri, metafizik problemleri ortadan kaldırmaz.
Nasıl ki doğa olayları arasındaki bağı ve düzeni ''yöneten'' yasalar, ilkeler varsa, aynı şekilde düşüneler arasındaki ilişki ve düzeni ''yöneten'' yasalar, ilkeler vardır.